başta söylediğin örümcek-insan ortak atası konusunda yanılmıyorsun. aksi ispatlanana kadar gerçek şu ki: hepimiz aynı tek hücreli atadan geldik.

aynı dünyada yaşamıyoruz. aynı dünyanın bambaşka fizik koşullarındaki nişlerinde yaşıyoruz. tüm türü tek bir alfa erkek evrimleştirmiyor. bir mutasyon türü bir popülasyondak patlama gücüne göre etkiliyor. yani çok sağlam bir adaptasyon üreten bir erkek ya da dişi birden tüm türün tek üreme kanalı haline gelmiyor. tüm türün içinde genlerini iyi yayıyor. diğer erkek ya da dişiler 5 yavru çıkartıyorsa bu 8 çıkartıyor her nesil. değişimler çok büyük fırsat koşulları yoksa eğer, ani değil tedrici olmaya meyilli.

ha, örümcek hakikaten çok antik bir tür. böceklerle bile çok çok eskiden ayrılmış. bizimle alaka kurmak için milyar tane nesil önceye gitmemiz lazım. o kadar sağlam fosil kaydı olsa da biri bana da anlatsa keşke adım adım.

özet: dünya çok büyük, zaman uçsuz bucaksız, biz çok ufak hayatlarız. matematikle düşünemezsen bunlar haliyle anlamız gelecektir. bir eline temel genetik matematiğini al (p,q ve bunların çaprazlamaları falan), bir eline birikimli seçilim kavramını. böyle açıklayamayacaksan başka türlü açıklayamazsın emin ol.

yaratıldık falan diyen olursa da şu fotoğrafa bakıversin:
www.theistic-evolution.com
kafasındaki adem burada nereye oturuyor?

Arada bir nesil ya da iki nesil ya da yüz nesil değil, milyon yıl olduğu için böyle.

Örümcekle aramızda pek doğrudan bağ yok aslında. Çünkü biz iki kardeşin ayrı torunlarının torunlarının torunu falanız.

A canlı türünde 10 mutasyona rastlanmışsa mesela, aynı çevre ve koşullarda oluşacak yeni türlerin bir kaç tanesi doğal seleksiyondan sağlam çıkabilir. Birbirleriyle alıp veremediği olmayan iki yeni tür de olabilir, biri duvarda yaşıyor, diğeri yerde amk. Ya da birbirleriyle mücadelede olan iki tür de olabilir, ama ortam koşulları doğal kaynakların çokluğu sayesinde iki tür de aynı yerde yaşayabilir, bunda tuhaf olan birşey yok.

Ancak, evrimi "evrimleşmek" gibi basit bir kelimeye indirgeyip açıklamaya çalışmak böyle soruları ortaya çıkarıyor normal olarak.

Ben biraz daha zorlayayım, hepimiz elektron, proton ve nötrondan geliyoruz amk.

(Edit: Elektron ve proton eşeyli üreyemezken bizim üreyebilmemiz de nasıl bir muamma yıllardır çözemedim amk)

Çevreler oldukça farklı aslında. Çünkü çok fazla faktör var, sıcaklık değişimleri, nem oranları, besin kaynakları ve bu kaynakların yaşam şartları ve tarzları, dönemsel farklar gibi pek çok şey. Mesela dinazorlar bu dünyada geziyorken atmosferdeki oksijen oranı çok daha yüksekti, bu yüzden o zamana gidebilsek kör olur ve acılar içinde ölürdük. Ya da selülozu sindirebilen bakteriler ortaya çıkana kadar ağaçlar öldüklerinde çürümeden öylece yıkılıp kalıyordu binlerce yıl boyunca. Ortak yaşamın etkisi de var, örneğin aynı selülozu bugün inekler aynı türde bakteriler sayesinde sindirebiliyor, antibiyotik verip bağırsaklarını temizlesek bir ineğin, yediklerinden çok az faydalanabilirdi.
Bir de şöyle bir durum var, evrimi geçmişine bağlı düşünmek yanlış. O an şartlar neyse ona göre süreç devam eder, aman bakteriden çok uzağa gittim, bana neler oluyor denmiyor. Farklı koloniler aynı şartlara farklı çözümlerle göğüs gerebiliyor. Hatta bir koloni değişen şartlara iki farklı tepki vererek ikiye bölünebilir. Örneğin şehirde yaşayan kuşlar çevik hareket etmelerini sağlayacak kanatlar(trafik gibi etmenlere karşı) yönünde evrilirken hemen ötede kırsala yakın yaşayan aynı kuş cinsi her gün uzun mesafe katetmesini sağlayacak kanatlara(beslenip geri gelebilmek için) doğru evrilebiliyor.

Tamam, çok büyük bir süreç olduğunu biliyorum da, aynı koşullarda neden birden fazla tür ortaya çıkar, onu merak ediyorum. Ve sanırım buldum cevabı:

Canlılar mutasyona uğruyor. Mutasyon sonucu birbirine çok benzeyen, aynı türün az farklı bireyleri ortaya çıkıyor. Bunların birden fazlası yaşamaya devam edebilirse, yine nesilden nesile az az değişim göstermeye devam ediyorlar. Bu değişimler nesilden nesile birikerek farklı türler oluşmasına sebep oluyor.

Yani aslında türlerin değişim göstermesinin tek sebebi ortama uyum sağlamak değil. Biraz rastgele bir mutasyon var ve yaşayabilenler değişmeye devam ediyor. (Burada mini bir soru: Mutasyon rastgele, değil mi? En azından rastgelelik var?)

Ek soru: Farklılaşmanın sebebi aslında mutasyon mu? Yani "ortama uyum sağlamak" bir sebep değil sanırım evrimleşmekte. Bu "survival of the fittest"ı mı açıklıyor? Yani Galapagos adalarındaki kuş farklılıklarının sebebi, ortama uyum sağlamaya yönelik gelişmek mi, yoksa her türlü kuş türüne evrim ufak ufak yaşanırken, sadece 'fittest' olanlar mı hayatta kaldı?

@talemon'un kent/kırsal alan kuşlarındaki değişimi hangisi açıklar hemen yukarıdaki soruya göre?

birikimli seçilim anlaman gereken kavram. örümcek adam olamıyoruz çünkü örümceğe etki eden fiziksel kuvvetlerin mertebesi bizim kütlemize uygulandığında tavanda tutunmayı imkansızlaştırıyor. boyut analizi kitaplarında işlenir bu konu.
bizde büyük kütle, kalifiye eller, tüysüz cilt, ter bezleri, kuvvetli bir beyin gelişmiş. bu biriktirdiklerimzin üzerine koyabiliriz. şablon bu. artık belli konnularda kısıtlıyız. uzmanlaşma her yerde olduğu gibi burada da bizi kısıtlıyor.

şunun da yardımı olabilir.
www.cosmicspew.com

kuşlardaki değişim doğal seçilim, şehire yakın yaşayıp hızlı hareket edemeyen kuşlar arabların altında kalıyor, ya da kırsala yakın yaşayanların bazıları ya beslenip açıkta kalıyor, ya da aç kalıp korunakta. bu durum mutasyonun sonucu olmak zorunda değil, genler de kendi evrimlerine sahip ve bu yüzden çekinik ve baskın genler dediğimiz bir fenomen var. kuşlarda kanat boyutuna etki eden genler var ve şartlara göre gen havuzu coğrafyanın farklı kısımlarında kümelenebiliyor. bu kuzeyde açık tenli insanların çok olup güneyde az olması gibi. zira cilt kanseri diye bir risk var.

evrim tüm bunların hepsi, doğal seçilim, birikimli seçilim, yapay seçilim, mutasyon, yatay gen aktarımı gibi pek çok fenomenin ortaya koyduğunu düşündüğümüz bir süreç.

Aklıma geldi, bir ekleme yapmak istiyorum: Gen ifadesi(gene expression) diye de bir durum var. Şartlar bazı canlılarda derin etkiler bırakabiliyor. Örneğin çekirgeler sürü halinde olduklarında başka, yalnız takıldıklarında başka bir canlı oluyorlar. Türkçede karşılığı yok ama sürü haldeyken "locust"( en.wikipedia.org ) tekken "grasshopper"( en.wikipedia.org ) oluyorlar.

fenotipik farklılıklara bakabilirsin. afrika'da bu konuyla ilgili güzel bi örnek olan bi göl var hep aynı balık ama tipleri binbir çeşit.

8

6 diyorum ben 8 sürmez

kızsan 10 ay, erkeksen 10 yıl.

her 1000 için 1 yıl diye biliyorum

erkeksen, trol değilsen, efendi efendi bilgi entry'leri girdiysen 4 yıl

kadınsan, trolsen, saçma sapan entryler girdiysen, admin kardeşi tanıyosan falan birkaç ay

şaka yapmıyorum.

al sana gerçek bir sıra

38237 16 may
37971 28may
37903 29 may
37866 30may
37795 31may
37753 1haz
37602 4haz
37485 5HAZ
37395 6 haz
37332 7 haz
37126 11haz
37101 12haz
36944 15haz
35999 27haz
35734 2 tem
35560 4 tem
34419 31 tem
34217 09 agu
33962 14 agu
32853 05 eyl
32673 07 eyl
32325 16 eyl
32248 17 eyl
31983 24 eyl
31395 23 ekm
31228 1 kas
29021 04ocak
28982 07ocak
28973 08ocak
28960 10 OCAK
27481 6 mart
27418 8 mart
26388 9mrt
25925 21 mrt

22 martta bir anda entryler kontrolden geçer, zayıf entry profili notu düşülür, entryler hizaya getirilir, bazıları silinir, dolu dolu yazılır.
22 nisan'da yazarlık onaylanır.

tukuruk? bi de normal derinin dis tabakasi olu hucrelerle kapli diye biliyorum. yani cok hassas degil.

salyayı bazik yapan alkali metaller var içinde. bunlar elektriği iletiyor haliyle. deride yağ bezlerinden sızan yağ da yalıtkan sayılır. deri kuru. iyonları iletecek ter gibi sıvı ortam yoksa elektrik zorlanıyor tabii.

ben söyleyeyim sarışın dişi. hem tekir hem sarman parçalar var kürkünde. bu da demek ki kedisi bağyan. siyah şeytan da erkeğe benziyor ama emin değilim. ayrıca kediler instagramsız, sepyasız da güzel hayvanlardır bana kalırsa. son olarak, hepsinin gözleri doğumdan bir süre sonraya kadar mavi oluyor, muhtemelen 1-2 ay sonra sarı-yeşil-kahverengiye dönüşecekler hızla. almak isteyene hayal kırıklığı olmasın diye şeettim.

siktir çekecesin?

hesabında adam gibi takılıyorsan, yılışık, iğrenç, kaypak, çıplak vs değilsen kim ne karışır? ha o dediklerim gibiysen de zaten adam inşallah ayrılır senden.

yalnız bir de şu var: anladığım kadarıyla çocuğa yalan söylemişsin beniim hiç hesabım yok vs diye. bu yüzden suçlusun. ya dik duracaksın ya da ağzına sıçılacak böyle. dik durun lan iki dakika.

tamam sakinim.

özet: siktiri çek. insanlara, özelikle sevgiline, yalan söylemeyi de bırak.

sen git ben geliyorum +1

siktiri çek, yoksa sonra çok başına kakıyorlar bu durumu, bir de sen sosyal medyayı kullanmak istiyorsan, sana engel olan adam manyaktır 2+2=4

taviz verme, ben zamanında verdim şimdi kendime lanetler ediyorum

yani birlikteliğimiz sürece yoktu ben 9 aydır kullandım fakat dün gece farkına varında işler boka sardı siktir çekmek tabirindendaha cok gönül alma yönüyle ilgileniyorum ya :) hiç biriniz mi yaşamadı olum.

sosyal ağlara karşı değil, bi haltlar yediğin twitlerini görmüştür. öyle olmasa bize sormaz direk siktiri çekerdin.

ya bi halt yediğimiz twitler demeyelimde mesela daha alçak şöyleki analar ne kızlar doğuruyo vs.yani ne varki bunda.

önemli olan sosyal ağlar değil burada, arkasından iş çevirmişsin gibi geliyor, başka bir dünyan varmış. sevgilin haklı. bu işte başka bir iş var.

yahu ne olabilir ki bunu benden iyi kim bilir hatta kendisi bile dedim bide yok diyosun dedi yani benim gönlünü almam lazım baska yolu yok hadi bi fikir buldurun.

twitter ile sosyal ağları ayırmak lazım. Tüylerim diken diken oldu, Allah kimsenin başına vermesin twitter kullanan sevgili.

kıskanma, kaybetme korkusu, kendini sana layık görmeme vs. oturup sakince konuşmalısın

ben yaşadım o durumu. troll hesabım keşfedildi mesela, fake profillere attığım mesajlar falan dert oldu. sonra bu casual club benzeri aldatma sitelerine nasıl üye olunduğunu merak etmiştim, kullanıcı sözleşmesini falan okurken sonraki adımdaki saçmalıkları görebilmek için rastgele mail adresleri falan girmiştim, kullanıcı adı çubuğunda bu hayali adresler tıklanınca çıkar olmuştu. bu ne sorularına maruz kalmıştım. çoggarip şeyler. sonra ayrıldık ama kök neden bu muydu tam emin değilim. sonuçta, hayatım boyunca biriyle beraberken başka birine hallendiğim yoktur, online olup kız düşürme çabam sıfırdır (tip var, kültür var amıan koym, ihtiyacım yok öyle şeylere). ama gel de anlat işte.

onunla metrobüste sıcak bir yemek ye. ;)

bayılıyorum şöyle "fake hesabımdı" "öylesine takılıyordym" "merak ediyordum" gibi bahanelerle paçayı kurtarma çabalarına.

yahu azıcık izan yeteneğiniz yok mu? kız arkadaşından bunu gizlediysen, bir anda öğrendiyse ve normalde olmaduğundan farklı bir profil çizdiğine bozulursa bunu şaka yapıyordum ehehe gibi bir kaypaklıkla örtemezsin. umarım kız arkadaşın akıllı biridir ve ne yapması gerektiğini biliyordur.

kendinden taviz verme, sonuna kadar inkar et. olmazsa onu suçla senin yüzünden seni aldatmış sayıldım falan diye. haydi aslan göster kendini

adam kafayi yemis. tavrini koy, ona boyle seylere mudahale edemeyecegini, aksi takdirde islerin onun acisindan iyi olmayacagini soyle. siktir cekmene gerek yok.

sıralama : 1-5-3-4-2

gıda işi temiz olduktan sonra çok fazla yer problemi de yoksa bence tutar. son zamanlarda yaşadığım bir örnekle bunu açayım.

dışarıda yediğim tüm börekler midemi alt üst ediyor. ancak evime yürüyerek 20 dk uzaklıktaki yeni açılan börekçinin yaptığı börek ve poğaçalar zerre midemi rahatsız etmiyor. ayrıca adamın dükkanı ve servisi de temiz. üstelik de 1-2 liranın hesabını yapmıyor. ve ben pazar sabahı o 20 dk mesafeyi üşenmeden gidip o böreği alıyorum :)

imalathane, ikinci el fazla fantezi. gezi sitesi meselesi de çok teferruatlı. fazla baş ağrıtır gibi geliyor. o yüzden 5 numaralı sabit maaşı ikinci sıraya koyuyorum :)

kolay gelsin.

ek : bana kalırsa kahvaltı meselesinde de bir konuda çok iyi ol. (en azından) ne bilim insanlar senin yaptığın menemeni methetsin. yahut kaliteli kaymak sat vs vs

♥25 senedir tanıdığım bildiğim mahallemde güzel bir kahvaltı dükkanı açmak dışında diğerleri çok riskli. (roman yaz tabii ki. hobi olarak.)

mahalle için de şunu unutma: akrabayla ticaret olmaz derler. bu insanlarla çok yakınsan mutlaka bir şeyler beklerler senden. ekstra malzeme mesela? ya da beleş çay vs.

zarar edersin.

♥ batarsın.

♠ içlerinde en denenebiliri.

• sonuç olarak yapacağın.

@raif efendi
kahvaltı işinde güvendiğim kısım, ana caddemizin yoğun çalışan trafiği ve öğlene doğru bile azalmayan sirkülasyonu. bir de genelin börekçi pideci pastane olması. oturup yiyen de mevcut, sardırıp giden de. iyi fiyat çekebilirsem alternatif olurum gibi.

@sen git ben geliyorum
tanıdık kısmında haklısın. ben mahalleyi iyi tanısam da mahalle beni pek tanımıyor aslında :) o açıdan biraz rahatım ama işin o kısmını sen söyleyene kadar düşünmemiştim açıkçası.

@feodal moruk
en çok araştırma gereken iş bu aslında, ama deli gibi kullanabilirim yeteneklerimi bu işte, acayip çekiyor beni.

@evrenos gazi
oto yıkamacı bizim mahalle için bakınca en kritik yerlerde iki tane var. ve mahallede ortalık yerde kullanılacak arazi de kalmadı. bunların dışında bir ara sokakta yıkamacı var mesela, iş falan yaptığı yok, adam mafya işlerini yürütecek mekan olarak kullanıyor. anlamadığım iş olduğu için deplasmana gitmekten çekinirim :( çok teferruatı yok gerçi

o nasıl anket laaan! :)

hurriyet.com.tr bir şeye bakmam gerekirse bile ışık hızıyla bakıp kapatıyorum.

direk facebook diyebilirim. insanı depresyona sokuyor olmayacak insanları über faaliyetler, über şekiller içinde görünce.

çok mu abarttım ki :)

gazete ve tv kanalları siteleri. yanlışlıkla tıkladığım bile olmuyor özellikle tv kanallarının sitelerine.

xhamster hepi topu 5dk sürüyor

bisanthe +1 maalesef

www.mynet.com

Çok boktan haberler yapıyorlar.

iş çıkışı gezi parkında yeteri miktarda var.

Çünkü artık balici/tinerci değil, dindar bir nesil yetişiyor.

piyasada daha kaliteli uyuşturucular daha ucuza temin edilir hale gelmiş olabilir

hepsi toplu halde askere gitmiş olabilir. benim dönemimde öyleydi zira.

24 tane kaldılar sadece.

artık şu ot gibi görünen kimyasal uyuşturuculardan kullanıp arabesk rap yapıyor onlar.

bence açlıktan ölmek üzere idiler, işe güce başladılar. dandirik olanlardan. sonra çalıştığı yerde bir kıza vurulup evlenip...

benim tahminim, gece "avlanmak" daha işlerine geldiği için, süper bir enerji birikimi yapıyorlar gündüz uyuyarak. gece evde şuursuzca koşturan bir kediyi gözlemlediniz mi hiç? aman yarabbi diyorum ben hala, 6 sene oldu..

beslenmeleri etçil. çok sağlam besin değeri var yedikleri etin (etin içinde löp löp saf antilop yağı, var mı dahası?)
bi defa doyunca artık bütün gün deli sikmiş gibi dolaşmalarına lüzum yok. e entelektüel çevreleri de şahane değil. mecbur devir götü yat uyu..

ismail haklı
otoburların sindirim için sürekli hareketli olması gerek
etçillerde durum yat uyu şeklinde çünkü ani ve atak av yapıyolar av sırasında nerdeyse kilolarının yarısını kaybediyolar vs. hem yorgun hem tok sen uyumaz mısın?

su da olabilir. bu hayvanlar av degil avci o yuzden icgudusel olarak birine av olmak kodlarinda yok dolayisiyla gun boyu yayiyorlar karinlari acikinca avlaniyorlar. ama bir ceyla oyle degil karnini doyururken bir yandan da etrafi kesiyor av olmayim diye.

saglik.milliyet.com.tr

dandik alan adlarıyla alınmış ticari olduğu sel gibi akan reklamlarından belli olan 8. sınıf web sitelerinde yazdığı haline inanmamak lazım.
küçük porsiyonlu yemeğin adresi fransada her akşam o bir kadeh şarap karaciğerde hiçbir şey yapmaz. karbonhidratlı akşam yemeğini götürdüğün türkiye şartlarında ise istediğini iç istediğinden sakın o karaciğer yağlanacak arkadaş.

@enkolaykullaniciadi

gıcıklık yapmak istemem ama ne la stampa gastesi ne milliyet gastesi bilim haberciliğinde otorite sayılıyorlar.

sizi şöyle alalım mesela:
www.oxfordjournals.org

Benim bildiğim haftada 3,4 kadeh şarap kalp için yararlı. Birde normal üzümden daha sağlıklı olduğunu duymuştum şarabın. Eskiden de ilaç olarak kullanılıyormuş zaten.

ilaç niyetine kullanılan alkollere bir başka örnek için;
(bkz: becherovka)

alım gücün ancak üretimini katma değeri yüksek mallara kaydırırsan olur. klasik iktisat buna yakın bir şey der. para basmanın anlamı yok. karşılığı meta olmayan herhangi bir işlem kısa vade biter bitmez patlar. (mühendisim yamuluyorsam düzeltin iktisatçılar)

amerikanın amerika olmasında eski toprak sahiplerini kolayca katledebileceği koskoca bir kıtayı allah ne verdiyse sömürmeleri ve uzun süre dünyadaki hiçbir olaya kısaca etliye sütlüye karışmamaları önemli ayrıntılar.

ülke genel anlamda refah duzeyini yukselttiginde. ihracat rakamlarinin yukselmesi cok onemli. daha cok uretip yurtdisina satacak, turizm gelirlerini daha da arttiracak vb. disardan para gelecek yani kendi basmayacak. ihracat ithalat dengesi var, ihracat daha cok olmali. issizlik dengelecek, fiyatlar oynamayacak(enflasyon), kontrollu ticari buyume yasanacak. sihirli dörtgen deniyor buna.

Uretim, uretim, uretim
Ama kaput bezi degil katma degeri yuksek, yuksek teknoloji veya bilgi uretimi
Yatirimyatir ile dogru orantili olarak artacak hersey
Ucretler genel duzeyi artacak, piyasaya sicak para girecek, sirkulasyon halinde olacak, konjonkturel dalgalanmalara karsi kurumlar iyi organize olacak hatta dalgalanma olmayacak...
Bla bla bla

Taktin para basmaya, para basarak zengin olunmaz

üretim, ihracat muhtaçlığının minimuma inmesi vs vs ama aslında temel sorun dengeli gelir dağılımını sağlayabilmek, yani bir eve gözü kapalı 5 milyorlar bir arabaya gözü kapalı 2-3 milyorlar veren insanlar olduğu sürece palio'ya binen ona binmeye devam eder. dünyada da zenginlik var kabul ama vergi sistemi gibi gibi bir sürü şeyle bu dengesizliğin önüne geçilmeye çalışılıyor ama biz de tam aksi uygulamalar var o yüzdenalt-orta kesimin o rahatlığa ulaşması ülke ekonomisinin zenginliğine çok bağlı değil gibi, sanki.

ya ben bu olayda gizli bir denge görüyorum aslında... az detaya gireyim:

bir ülkede refahın zamanla artması için birçok şey lazım ve aslında Türkiye'de şu anda bunların çoğu var. Olumlu hava, siyasi istikrar, yükselen borsa, ucuz işgücü, genç nüfus, bol dış yatırım, bol üretim... Bunlar ekonomiyi büyüten ve refahı artıran göstergeler. Ama gün gelir de kaportacı falan BMW'ye binecek olursa, bu işgücü acaip pahalılaşmış anlamına gelir. Çünkü BMW'ye binen adam ayda 1000TL'ye çalışmaz. En az 4 bin TL ister diyelim. Ulan kaportacı bile 4 bin TL alıyorsa birçok şeyin yayı yerinden de oynar. Yatırımlar azalır, yabancı sermaye çekilir vs. vs. vs.

@desdinova
tmm da bizde artık ürün geliştiriyor çinde ürettiriyor hizmet ve fikir satıyor çok para kazanıyor olmazmıyız bu durumda e çöpçu her zaman olacak mecbur kaportacıda kapıcıda ama biz çok kazandığımız için (Hizmet arge fikir) oralara harcaadığımız para da fazla olacak bu normal değil mi zaten

@netadam sakin ol şampiyon, orada senin anlayabileceğin derken yani böyle burada anlatılabilecek bir cevabı olsa bu işlerin başındaki adamlar da bunu düşünür uygulardı hani bu işin öyle bir reçetesi yok, fazla dinamik ve karmaşık bir konu demek istemiş. asiliğe gerek yok hiç birimiz james dean değiliz sonuçta.

ihya olmamız bir nedenle birilerinin işine geldiğinde ihya oluruz. şu an gayet ihya olanlar epey çok memlekette. sonuçta amerika petrol mü istiyor, satın alıyor, eh para kime akıyor, araba, araptan gerisin geri avrupaya filan gidecekken işte bizde takılıp kalıyor. ab çöküyor filan :D

bütün bu paraların 'kalkınma'ya kullanılmasını beklemek saçma tabi.

bir sene içinde evleniyorum inşallah.

olabilir, neden olmasın, doğru kişiyle evet.

18 yaşındayım, çocukluğumda falan herhalde kızlardan daha çok evlilik hayali kurmuşumdur. güzel bir iş-eş-2-3 çocuk güzel ortam falan istiyodum hep. büyüyünce belki değişir bilmiyorum ama şu an korkunç geliyor bana. fazla tahammülsüz, ilgisiz, sorumsuz bi insanım. bu yaşta terk edilince zor zaptediyorlar. bi de eşin aldatacak da, "seninle daha fazla yapamam" diycek de, çocuğunu haftada bir görüceksin, "annemle niye takılmıyon baba" diyecek de...

yok, istemiyorum. yapamam, gerek yok o kadar üzüntüye.

Hayir, hayir, bu konuyu dusunmeye deger bulmuyorum. Pek hos ornek gormedim

gereksiz bi olay.

evliyim, evliliği düşünüyorum, düşünceli biriyim, güzel şeyler düşünüyorum evlilik hakkında.

25 yaşındayım evlilik için daha vaktim var, hayatımı yaşayacağım biraz diyordum. son 6 aydır bu düşüncelerim tersi yönde değişti. yaştan mıdır nedir evliliği düşünmeye başladım.

gerek yok.

evliydim. ikinciyi düşünmüyorum. ilkini kendime göre mükemmele yakın biriyle denedim, o olmadıysa ikinciye zorlamanın anlamı yok diye düşünüyorum.

evli değlim, evliliği düşünürüm ve bu konuda ikilemliyim bir yandan evlenmemek daha dürüst hani biterse bağlayıcılık var gider, kalıyorsa seviyordur diye düşünüyordum bir yandan e birlikte yaşamak ile farkı yok bir imza sonuçta hani olmasa da sorun değil fakat toplumsal rahatlık(ki özellikle çocuk düşünülüyorsa) yapılır diye düşünüyordum şimdiyse evliliğin aslında adı veya resmiyeti veya her neyinden ise ya alt tarafı bir imza diyenlerin iş ciddiye binice ya ama öyle böyle dediklerini gördüğümden belki sorumluluk göstergesi olarak görmeye başladım. bu sebeple belli bir yılı doldurmuş ilişkilerin evliliğe geçiş yapmaları konusunu sıkıntı etmiyorum ve ilginçtir bir erkek olarak evlilik olayını hayatım bitiyor yea gibi bir şekilde düşünmüyorum sanırım bu evlilik adayı ile ilgili bir durumdur bilemedim.

Arkadaslarim arasinda ve ailem tarafindan asla evlenmez denilen biriydim. 2 yildir evliyim, gec kalmisim bile diyorum..

evli değilim, düşünmüyorum da. 3 seneden sonra fix sorun yaşanıyor ve boşanıyor insanlar. en azından benim çevremdekiler. o yüzden aman uzak olsun.

gereksiz bişey. hiç gereği yok.

Evli degilim, evlenmeyi dusundugum bir sevgilim var. Dugun vs mevzulari cok darliyor, bu yuzden net plan yapamiyorum. Salt nikah olsa bugün bile evlenebilirim.

evliydim ikinci yemiyor. beraber yasiyorum boyle
mutluyum, cocuk istedigimde tekrar evlenirim.

kasımda evleniyorum :)

ben hep düşünüyodum istiyodum falan da arkadaşlarım istediğimi bilmiyolarmış. öğrenince hepsi sırayla şok oldular

benim için olabilecek en iyi kişi eşim. başka türlüsünü zaten düşünemiyorum

25 yaşındayım, evli değilim, evliliği düşünüyorum da.. o beni düşünmüyor sanırım :)

düşünmüyorum.

13 yıldır evliyim. ola ki boşandım tekrar evlenirdim. bu hayata alıştım nimetlerinden faydalanıyorum, zorluklarına katlanıyorum. ama 13 önceye dönsem hiç evlenmezdim galiba.

evli değilim, düşünmüyorum. Ancak çocuk yapmaya karar verirsem.

düşünmüyorum

evliyim. mutluyum. dünya güzeli bir kızım var. bir yaşına bastı, çeşitli tatlılıklar yapıyor. bence dünyaya geliş sebebimiz bebek yapmak.

(edit: bu ikinci evliliğim. yani kötü bir evlilik nasıl olur onu da yaşadım, biliyorum. evlenince insan koca bir aileyle de evlenmiş oluyor. kültür önemli (mümkünse benzer kültürlerle evlenmeli) ve hoşgörü çok önemli)

Düşünüyorum. Aşığız biz.

Evliyim, mutlu sayılabilecek bir evliliğim var, evlilikte insan kendini ve eşini daha iyi tanıyor. Buna rağmen evlenmek isteyenlere tavsiyem, evlenmeyin çünkü evlilik basit bir mesele değil hatta çoğu zaman iki kişi arasında geçmiyor, çok ağır bir yük olabiliyor.

Evli degilim ama beraber yasiyoruz 1 seneyi askin suredir. Evliligi dusunmuyorum acikcasi istemiyorum da. Ancak cocuk olmasi durumunda evlilik mantikli geliyor bana, cocuk da istemedigimizi dusunursek evlenecege benzemiyoruz.

aşka beraberliğe inanıyorum, evliliğe inanmıyorum.

ağzım yamuk.

:(

bunun entelcesi.

not good not bad

eh iste.

idare eder.

benim "bu sefer de böyle olsun madem" bakışım. kabullenici.

memnun degil

(bkz: Dudak bükmek)

şurada tam listeye bakarsak;
blogs.longwood.edu
unsure imiş yani belirsiz, emin olmayan, şüpheci gibi bir çeviri olabilir evet.

üzgün memnuniyetsiz ama hani beklediği cevabı alamayınca hayalkırıklığı gibi negatif bir anlamı var.

i2.cdn.turner.com

beklentinin karşılıksız çıkması

et ya et. küfür etmeyi de erkeğe özgü görüp, 'olmayan şeyle mi yapıcan' muhabbeti yapıyo gerizekalılar. ben kadınım, anasına küfür ediyorum deme. öyle bi durumda az bile yapmışsın.

plaka alıyorum. sonra çapı çevresinden geniş arkadaşlarıma bildiriyorum. benim babama onu dicek cezasını elbet çekmeli.

@tüketici kız plakayı aldım ama çapı geniş arkadaşım ifilan yok, öyle bişey yapamam.

o zaman polise bildir. telefonla değil ama, git merkeze anlat durumu mağduriyetini, yardımcı olurlar emin ol.

helal olsun bacım aynen devam.

daha yaratıcı küfretmek istiyosan inciye falan takılabilirsin :(

ananın örekesine kadar yolun var orço! ( şööle ağız dolusu, sinire kesmiş kıpkırmızıyken )

hiç takmıyorum kimseyi kardeşim. yoksa o an bi masumun gırtlağına yabışıveririm o sinirle. ha bi de hareket çektiğim çok oluyor. bi gün dayak yemezsem iyi ama o adrenalinle beni o halde kim görse biraz tırsar belki. bilemedim...

ya ben de çok küfrediyorum özellikle aynen trafikteki hanzolara, bi gün dövecekler ama ne zaman.
bi de her şeye cinsiyetçi diye diye küfür etme zevkimizi de aldılar elimizden.

antik.eksisozluk.com

kadına küfür hiç yakışmıyor ne olursa olsun.

erkege harbiden agir gelecek bir kac kufur soylemen lazim.
mesela bas git ezik gavat
veya tipini sktimin bakiyo bide mal mal hayatini skrim lan senin.
bende kaptirdim valla, anladin ama sen. anasina kufur cok siradan kaliyor yaratici dusun.
bide mesela kadinlar keske uzak dogu sporlarina daha cok merakli olsalar. o zaman laf atanlar, goz suzenler, trafiktekiler falan hepsi duzelir. Hep bizmi kavgaya giricez, kafayi oturt bitsin is, biraz yardimci olun toplumu temizlemek icin...

İstanbul'daysan minibüsçüler derneğinin yeri Fındıkzade'de bir apartman'da, Fındıkzade otobüs durağına yürüme mesafesinde, arasan bulursun. oraya bildirmen yeterli. elinde delil de olsaydı süper olurdu aslında ama şikayet et, dilekçe yaz vs.

ağzını yaya yaya yavşşşak ve hadi ordan ibinee demek benim hoşuma gidiyor tatmin oluyorum sinirlenince.

ama illa koymalı falan olacaksa, yıl olmuş 2013 pipi olmadan da olabiliyor bazı faaliyetler bence :)

ha bir de ek olarak hayatını s.kerm var. e malum hayatı s.kmk için illa pipi olması gerekmez :)

çileden çıktıysam hiç sakınmam yardırırım. höylöylöy kadınlara hiç yakışıyor mu diyenlere de çok güzel cevaplar hazırladım.
yalnız şöyle küfür ediyorum; kadınlara yöneltilmiş lafları erkeklere yöneltiyorum; örneğin horospı çocugı yerine doğrudan horospusun sen diyebiliyorum, annen seni doğurmamış .... falan yardırıyorum, etkili oluyor, erkekliklerine de laf söyledin ya gözleri fal taşı gibi açılıyor, tavsiye ederim.

erkegim ama şunlar var:

bianet.org

bi daaki feministivale katılıp öğrenip bize de öğretebilirsen de iyi olur. hetero erkek olduğumdan ben giremiyorum o ortamlara.

golü yemeden gol at.. reddet kızı şimdi, bana yazmanı istemiyorum de..

kızın içinde uhte kalmazsa gel beni bul :)

yalnız kalmış ve konuşacak birini arıyor.ya da o da senden hoşlanıyor,ilk başta naz yapmış olabilir.

Yedeğe almış önce seni, şimdi dönüş..Acı ama gerçek :/
sakın yüz verme olsa da o işte hayır gelmez hem ağzının payını alsın .boşver.
hatta de ki konuştuğum biri var :) (içimdeki kötü hmm uyandı sori . )

i1.kym-cdn.com

ismail yk +8

senin ilgine peşinden koşmana onu sevmene muhtaç bunu istiyor , ama bu kadar seni sevgilisi yapmaz yan cebinde tutar. birini bulunca aynı şeyleri hissetmiyorum der o kişiyi kaybedince selamn aleyküm muhterem der :)

derdi o işte

bak sana söyleyim, buradakilerin gazına gelme sakın..
yaz.. konuş kızla. evlenecek misin? duygusal bir şey mi hissediyorsun? eğer bunları evet diyorsan, yazma, konuşma, zira bunlarda karakter meselesi, kişilik meselesi önemli, böyle bi kızla konuşma derdim, ama yok olaya sadece düdüklemek gözü ile bakıyorsan sonuna kadar bastır, he canım he bebeğim tamam datlum de,
bu hikayedeki mal sen ol boşver, anladın umarım?

p.twimg.com :large

siktir et gitsin.

ahh ego. kızlar da yapıyor erkekler de yapıyor bunu. bence de umursama.

hayat huzursa hayat içerde
hayat heyecansa hayat dışarıda

her ne kadar ilki sıkıcı ikincisi enerji dolu görünse de ne zaman bunları düşünebilecek kadar vakti bize bıraktılar diye sormak isterim bu sisteme.

hayat olmak istemediğim yerler bütünü. bir konfor hüzünlü olmak. gerçek konfor ise hüzünlü olma lüksü olmadığını fark edip yeteneklerini sonuna kadar kullanmak. hedef mükemmellik değil, hedef terakki. bu bağlamda sana kafamdaki bütün kültür kodlarını sundum karşim. al tepe tepe kullan.

hayat yolda.

Evet, ırkçılık yapmış oluyorsun ve evet, istediğin kişiyi, milleti sevmeme hakkın var.

edit: böyle yazınca atar yapmış gibi oldu. Niyetim o değildi. Seninle aynı durumda aynı duyguları paylaşıyorum. Dünya pembe değil, o yüzden yaptığın şey literal olarak ırkçılık olsa da aslında bence kendini korumaya çalışma. Sonuçta bunları yapan çerkes olsaydı da tatar olsaydı da o gruba karşı aynı şeyleri hissedecektin. DEdiğim gibi sevmeme hakkın var, o hak da elinden alınabilir bir şey değil.

uğraşmak istiyosan 50 tl'ni alırsın.

geri kalanı hakkında yorum yok.

ırkçılıksa ırkçılık..insan gibi yaşasınlar.Ne kadar hanzo varsa kürtlerden çıkıyor.Ben de sevmiyorum

iyi kötü bir şekilde örgütlü kürtlerden bu anlattığın gibisini pek görmedim, hatta hiç görmedim. ama nerede lümpen ipsiz sapsız varsa aynen anlattığın gibidirler.

Sevmemek gibi bir hakkın var. Ama herkesi o şekilde değerlendirmek de kötü bir şey. Birkaç milyonluk bir topluluğu 3-5 örnekten yola çıkarak kötü olarak genellemek kalanlara haksızlık bence, o yüzden yanlış yapıyorsun. Ha genellemeden yola çıkarak olumsuz düşünmekte haklısın tabii.

Ben de sana katılmadan edemeyeceğim. Memleketimde çok fazla Kürt komşularımız ve akrabalarımız vardı, hepsini de çok severdim; çok iyi insanlardı ama hep bir şeyden şikayet ederlerdi. Şehrimize göçmüş olmalarına rağmen sanki bizi hiç beğenmiyorlar gibi geliyordu ve söylendiğinin aksine her şeyden şikayet ediyorlardı. Türkiye'nin batısında olup memleketimdeki insanları sürekli eleştirirlerdi -işte yaşam tarzlarını falan vs.- ama nedense de memnun olmadıkları bu yerden bir türlü de gitmek istemezlerdi. Ayrıca özellikle Kürt askerlerden çok rahatsızdık, çünkü sürekli pazar günü çarşı iznine çıkıp gördükleri her kıza küfürlerle dolu laf atıp rahatsız ederlerdi, bunun için de korkuyordk ve özellikle pazar günleri dışarı çıkmıyorduk. Bu nedenle çok çok üzüldüğüm ve kızdığım zamanlar olmuştur ama tabii genellemiyorum hiçbir zaman.

bana da bu zamana dek tüm kazıkları türkler attı aslında. hatta anadolu kökenli türkler attı diyebilirim.
acaba diyorum, sendeki gibi bi öfkeyi ben de anadolu kökenli türklere karşı hissetsem mi?

kürt çok arkadaşım olmadı, olanlar da gayet düzgün insanlardı.

bir milleti ve ya bir dine ya da mezhep e mensup kişileri sevmemek ırkçılıktır. başka bir açıklaması yoktur. bir yahudiyi de sevmemek ırkçılıktır bir çingeneyi de. hatta çingene demek de ırkçılıktır.

Söylediğin şeylerin hepsi doğru ve genelleme yapmak da yanlış değil.Gayet olan şeyler bunlar salağa yatıp sevgi kelebeği olmak çok saçma.Ama bunların temelinde ırk değil ekonomik altyapı ve dolayısıyla eğitim yatıyor.Dünyanın her yerinde böyledir bu.Amerika'da zenciler,Fransa'da banliyöler,İtalya'nın güneyi vs vs.
Bazı coğrafyalar insanı suça teşvik eder ayrıca.Coğrafya-Ekonomi-Eğitim.Bütün olay bunlar ırk değil.

üni için istanbul'dan ayrılana kadar dünya pembeydi çiçekler böceklerdi insanlık birdi vs vs. istanbul'da epey de güzel bi yerde yaşıyodum böyle ırkçılık yapanlara "ama işte 1 insanın yaptığından tüm millet sorumlu tutulamaz" falan diyordum

sonra üni için buraya geldim işte. yine kötü değil de oturduğum yer açısından falan, sınıfta kürtlerle tanıştım. kürtlerin biraz daha üst tabakası (okuduğum bölümden dolayı). her fırsatta "haklarımız, eziliyoruz". tmm kardeşim eziliyosun haklısın, ama aynı şeyler bana yapılınca nerdesin? (burada politik meselelerden değil okul için olaylardan bahsediyorum. bir olay onlar için hak oluyor, sonuna kadar savunmamızı istiyorlar, aynısı benim başıma geliyor kimse yok ortada)

işin ilginç yanı kürtlerle sınırlı kalıyor bu hak olayı. yani diğerleri ya o kadar cıngar çıkarmıyorlar haktır ezikliktir diye, ya da onlar da başkalarını savunuyorlar, sadece kendilerini değil

sevmeme hakkın var kardeşim

Evet, ırkçılık yapmış oluyorsun. Kürtleri sevmeme gibi bi hakkın olup olmadığı konusunda bişey diyemem.

Ben de Kürtlerle ilgili kendi yaşadıklarımı anlatayım, üniversiteyi kazanmıştım. Yurt falan çıkmamış, yedeklerde 2000li sıralardayım, yurdun ne zaman çıkacağı belli değil, gideceğim şehirde yanında kalabileceğim kimse yok. Özel yurt tutacak, otelde, pansiyonda kalacak para yok, KYK yurdunda misafir olarak kalacağım ama onu ayarlamak için bile en azından bir gün bi yerde kalmam lazım.

Aklıma benden önce aynı şehirde üniversite kazanmış, uzaktan tanıdığım bi arkadaş geliyor. Onu arıyorum, o da yurtta kalıyor ama aklına yeni eve çıkmış Kürt arkadaşları geliyor, onları arıyor beni misafir etmeleri için. Bi an tereddüt etmeden, kimin nesi olduğumu sormadan gelin diyorlar. O gün evdeki eli yüzü düzgün tek yatakta benim uyumam için ısrar ediyorlar, normalde kendilerinin yaptığından daha güzel bi kahvaltıyı misafir için hazırlıyorlar. Öbür gün yurt işini ayarlamak için KYK müdürlüğüne nasıl gideceğimi soruyorum ama kalmam için ısrar ediyorlar, benim de işime geliyor. Bi hafta yeni tanıştığım insanlarla kaldıktan sonra yurda yerleşiyorum, yurtta kaldığım iki ay içinde her gün eve çağırıyorlar, sonunda ben de yanlarına taşınıyorum ve okul bitene kadar beraber kalıyoruz. Hala da görüşürüz, şehirler farklı olsa da en yakın arkadaşlarımdır o gün beni misafir eden Kürt arkadaşlar.

Bunu herkesin aynı olmadığını, böyle bi konuda genelleme yapmanın mantıksız olduğunu göstermek için anlattım. Belki karşılaştığımız insanlar bakımından ben daha şanslıydım ama senin yaşadıklarını yaşasam da böyle bi genellemeye gitmezdim. Daha başka örnekler de verebilirim ama yeterince uzattım zaten.

Söylediğin şeylerde kısmen haklı olabilirsin, ben de sevmiyorum Kürtlerin arasındaki mafyalaşıp her türlü pis işe bulaşan, hala feodal şekilde yaşayan kesimi ama bunu ırk temelinden bağımsız olarak, ekonomik ve sosyal yönden değerlendirmek gerekiyor. Hemen nefret etmeden önce Güneydoğu ve Doğu Anadolu'da boşaltılan köylerden büyük şehirlere göç eden insanların neler yaşadığını öğrenmek ya da Kürtlerin neden devlete karşı olmayı Kürt kimliğinin bi gereği olarak gördüklerini anlamaya çalışmak daha mantıklı değil mi?

Bu söylediklerim sadece Kürtler için değil, sadece ırkına bakılarak önyargıyla yaklaşılan tüm insanlar için geçerli.

Cevap: Evet, ırkçılık yapmış oluyorsun. Ama anlatış şekline bakılırsa, kötü niyetli bir arkadaşımız değilsin. Yani, o "ne pis herifler" dediğin Kürtlerden birini 15 kişi araya alıp kafatasını çatlatana kadar dövse, bunu izleyip "Oh olsun" demezsin gibime geliyor. İnsanlıktan çıkmış, gözü dönmüş, iflah olmaz bir ırkçılık değil seninkisi. Tamamen reaksiyoner bir tavır.

Anlattığın hikayeler elbette ki hoş şeyler değil, ama "o" çevrede olduğun ve "o" çevrenin "o" tür adamları da, malum sebeplerden ötürü Kürtlerden çıktığı için, karşılaştığın kötü adamlar da hep Kürtler arasından çıkmış ve seni bu -bence- yanlış düşüncelere itmiş.

Bak mesela, ben Sunni kökenliyim, sülalemde Alevi falan yok, ama bugüne kadar gördüğüm tüm şerefsizlikleri Sunnilerden gördüm. Hayatımı karartmaya kalktılar, hakkımda olmadık işlemler yaptılar, kariyerimi bitirdiler, ismimi lekelediler vs. vs. Ama ben hiç "Sunniler şerefsiz" diye düşünmedim. (Yukarıda da sırf örnek olsun diye "Sunni" diye bir grup adı kullandım, yoksa normalde böyle bir sınıflandırma yapmıyorum.) Benim başıma gelen tüm kötülüklerin Sunni-Türk camiasından gelmesinin sebebi ise;
1- Lisede yaşadığım şerefsizlikler: Milli Eğitim camiasında -yönetici kadrolarından söz ediyorum- ciddi bir Türk-İslamcı kadrolaşma var. Müdüründen bakanına kadar zihniyet aynı olunca, öğrenciler bile bundan etkileniyor, okuldaki ülkücü-gerici çeteler arkalarını sağlam görüp seninle uğraşıyor, okul yönetimi de bu haksızlıkları destekleyip senin nefretini topluyor.
2- Polis ve adliyede yaşadıklarım: Polisimiz. Malum.
3- Kariyer hayatında yaşadıklarım: Kamu kurumlarının halini, yöneticilerin niteliklerini biliyorsun.
4- İş yaşantısında yaşadıklarım: Tarikatler, cemaatler, onlara yanaşanlar, o zihniyetten gelen maliyecisi, müfettişi, şusu busu... İnsana kendi işini yaparken bile hayatı cehenneme çeviriyorlar.

Peki senin durumuna geri dönelim: Kürtler neden böyle? Kürt vali yok ki, milletin üstüne gaz sıktırıp deşarj olsun. Kürt emniyetçi yok ki, sokakta önüne gelenin kafasını kırsın, sinirini boşaltsın. Kürt general yok ki, millete tepeden baksın, kendini kral, peygamber, tanrı zannetsin. Kürt'ün pisi de gidiyor site yönetimini ele geçiriyor, orada millete kan kusturuyor. Kürt dediğin, bu ülkedeki hakim güç olsa, çok daha tepelerde dolaşacak, site yönetimiyle, mahalle kabadaılığıyla uğraşmaya tenezzül etmeyecek. Sen de topunu kesenlerin çoğunun Kürt değil Türk olduğunu görüp onlara kızacaksın bu sefer. Dikkat edersen, hakim güçler Sunni-Türkler değil de Kürtler olsaydı her şey çok daha iyi olurdu; Kürt yöneticiler, Kürt muktedirler insanlara daha iyi davranırdı demiyorum. Kürt Türk'ten daha iyidir demiyorum. Kürtlerin senin nefretini çeken davranışları salt dışsal faktörlere dayanır, yoksa özünde dünyanın en iyi insanlarıdır da demiyorum. Çünkü bunu demek de ırkçılığın bir başka yönden ifade edilişi olurdu.

İnsana "insan" olarak bakarsan, asansörde komşunun çocuğunu taciz eden pisliklerin bu işi, içlerinden yükselen "Kürtsün sen, bu şekilde davranmalısın, Kürtlük genlerin bunu emreder" sesine uyarak yapmadıklarının ayırdına varırsan, ırkçılık illetinden sıyrılma yolunda büyük bir adım atmış olursun.

Son olarak, şunu bil ki, o senin her türlü eylem ve davranışını "Kürt" olmalarına bağladığın adamlar o dediklerini yaparken Kürt olduklarını sürekli akıllarında tutuyor değiller. Sen bir şey yaparken Türk müsün, Alman mısın, aklına ne kadar sıklıkla geliyorsa, Kürt dediğin "insan" da o kadar "Kürt" haliyle yapıyor onları. Sen bu noktayı kaçırıyorsun; ırkçılık yaptığını söylememiz de bu yüzden.

oha lan herkes irkcilik demis. acip baktiniz mi irkciligin tanimina? irkcilik nedir diye bi yazin lan arama motorlarina :}

sen kendi irkini baska bi irktan ustun gorursen bunun adi irkcilik olur ama, belli bi grubun sana zararlari oluyorsa ve bu yuzden o insanlari sevmiyorsan bunun adi irkcilik olmaz.

işin açıkçası sen ''bu kürtler de hep böyle oluyor yau'' derken içinden geçen ''biz türkler hiç böyle değiliz'' değilse bu ırkçılık falan değildir güzel kardeşim, için rahat olsun. ırkçılığın temelinde etnik milliyetçilik ve 'renk' ayrımcılığı vardır. geri kalanların hepsi modern çağa uydurulmaya çalışılmış eğreti ırkçılık tanımlarıdır.

ben türküm, oransal çoğunluk olarak kürtleri sevmiyorum, gelgelelim türkleri de sevmiyorum. buyrun burdan yakın.

Dogdugumdan beri gazi mahallesinde oturuyorum, bir kac sene oncesine kadar kirsaldan gocenlerin biraz 'tuhaf' oldugunu dusunurdum yalnizca. Kurtler soyle, kurtler boyle diyenleri sustururdum. Ayni kosullarda biz de onlar gibi davranirdik, derdim ama oyle degil galiba ya.

Sorun sevmek sevmemek degil. Benim kafami karistiran "kurtleri sevmiyorum" gibi bi genellemeye gidebilir miyim? İcim hic almiyor ama bu kaidenin istisnalari da hic ikna edici degil.

"hepsi bir olmaz" deniyor ama genetik miras diye bir durum var. Kurtlerin gorunusleri, konusmalari rahatsiz etmiyor ama her seye cok fazla tepkili oluslari, provakatif tavirlari rahatsiz ediyor beni. Bunun yaninda bir milyon iyi taraflari olabilir. olumsuzluklari cok fazla gozume batiyor. Bana da cok tuhaf geliyorlar acikcasi.

cevabım evet; şöyle uzatayım gece vakti uykum kaçmış:
galiba daha önce yazılmamış, ırkçılık dediğimiz şeyin, ve aynı zamanda cinsiyetçilik, homofobi, islamofobi vs. gibi benzer durumların hepsinin dayandığı yer "özcü" (essentialist) yaklaşım denen şeydir. yani bir şeyin, bir kişinin ya da bir grubun belli bir kimliğinden dolayı özünde -ve dolayısıyla kaçınılmaz olarak- bazı karakterlere sahip olduğu düşüncesi. içinde yaşadığımız toplumlar da bizi pek çok "özcü" sınıflandırmalarla donatıyorlar. genel olarak bugünün -özellikle batılı- sosyal biliminde ve hukukunda bu yaklaşım reddedilir ve mücadele edilmesi gereken bir şey olarak görülür; bunun yerine "constructivist" (inşacı?) yaklaşım benimsenir. yani örneğin bir insan "kadın olarak doğmaz ama süreç içinde kadın olur" ya da kimse "kürt olarak doğmaz sonradan kürt olur" vesaire. buradaki vurgu; toplumsal yapının, kültürün, politik yapının onun bunun insanları zaman içerisinde ciddi bi şekilde etkilediği noktasında. ya da belli fiziksel özelliklerin, ırkın, etnisitenin filan hiç bir şekilde belirleyici özellikler olmadığına vurgu. zaten ırk, etnisite filan bilimsel olarak çok problemli kavramlar.

bu üstteki yazdıklarım elbette hiç kimse arasında bir fark olmadığı anlamına gelmiyor. sadece bu farklılıkları nasıl yorumlamamız gerektiğine dair şeyler. bu kategorilerin hepsini tarihsel, kültürel, politik-ekonomik süreçlerin sonucu olarak görmemiz gerekiyor. bu biraz zahmetli bir iş, ama ırkçılık çok kolay.

her neyse, toparlayamıyorum diyeceklerimi, o yüzden durum üzerinden gideyim: senin yaşadığına benzer şeyleri ben de yaşadım ankarada çocukluğumda; doğantepede büyüdüm çinçinde lise okudum. buraları bilenler bilir bunlar kürt mahalleleri değiller. ama çok benzer durumların yaşandığı yerler. ayrıca bu sadece ankaraya ya da adanaya özgü bir durum değil dünyanın neredeyse tüm büyükşehirlerinde, özellikle dengesiz büyümüş sosyoekonomik uçurumu derin üçüncü dünya metropollerinde yaşanan bir şey. demek ki küçükken senin topunu kesenler kürt oldukları için değil, bambaşka süreçlerin parçası olarak orada o kültürün içinde yetiştikleri için bunu yapıyorlar. ve böyle semtler de genel olarak o toplumun en marjinalize edilmiş kesimlerinin yaşadığı yerler (yine küresel bir bakışla bakınca; göçmenler, azınlıklar, çingeneler, işçiler) ve genel kanı bunda (yani, şiddetle kendini ifade etmede) sistem ve toplum tarafından dışlanmışlığın büyük bir rol oynadığı. türkiye özelinde de kürtler bu konuda başı çekiyor, bunun nedeni de 60-70'lerin kırdan kente göç dalgasının ötesinde, 90'larda yüzbinlerce Kürdün zorunlu olarak batıya göç etmesi ve buralarda şehrin en düşük sosyoekonomik seviyeli semtlerine yerleşmeleri olmasın?

senin yaptığın şeyin (yani -benim yorumuma göre- ırkçılığın) birinci zararı işte bu yukarıdaki durum. yani biz sistemin bokluklarını, çarpıklıklarını, bazı grupları marjinalize etmesini göremeyip, bunu onların bir kimliğine (bizim durumumuzda "kürtlüğe") atfedip işin içinden çıkıyoruz. ikinci zarar; ırkçılık insanları bu kategorilere hapsediyor ve bu kategorileri her an her saniye yeniden üretiyor. en başta anlattığım "toplumsal/kültürel olarak inşa edilme" meselesini hatırlarsak, biz sürekli bir "kötü kürt" kimliğini/algısını yeniden üretiyoruz ve sürekli bu kategoriye göre insanları değerlendiriyoruz. bu ikisinin bileşkesi olarak da üçüncü zarar ortaya çıkıyor: toplumun genelinde "kürt" kimliği sadece bir etnisitenin ifadesi olmanın çok ötesinde bir yığın negatif özelliğin atfedildiği ve artık bizden bağımsız bir "şey" olarak ortaya çıkıyor. yani bu toptancı/genellemeci algı herkesin zihnine yerleşiyor ve hepimiz adaletsiz davranmaya başlıyoruz artık. bugün batı anadoluda pek çok ev sahibine memleketini söylediğinde sana ev vermemesi gibi, nasıl bir insan olduğuna hiç bakmadan. veya avrupaya gittiğinde türk kimliğinin, amerikada müslüman kimliğinin, pekçok yerde önüne engel olması gibi. veya geçen okumuştum, bugün abd'de hakimler, benzer suçu işleyen siyah erkeklere beyaz erkeklere oranla yüzde 20 daha fazla ceza veriyorlarmış istatistiksel olarak. yani beyaz-siyah ayrımı hukuki olarak biteli onyıllar olmuş, bu pis algı hala devam ediyor.

yani çok uzun oldu galiba, özetle bu algı boktan bi algı, çok sinsi ve zihnimizi ve vicdanımızı kilitleyen bir şey. vanda deprem olunca sevinenler oldu bu memlekette. bu yüzden sürekli buna karşı mücadele etmek gerek. senin bu gayretini de takdir ettiğimi belirteyim. "kürtleri sevmemek" gibi bir hakkın vardır tabii de, işte onu öyle yaptığın zaman ırkçılık oluyor, ve üstte bir kısmını saydığım nedenlerde dolayı sakıncalı bir bakış açısı. şöyle denebilir: bazı kürtlerin içinde yaşadığı ve benimsediği kültür şiddet/haksızlık vs. üretiyor olabilir. ama buna da 3 şey derim: (1) sadece kürtler değil genel olarak anadolu kültüründe bir ton sıkıntı var; bağnazlık, cahillik, şiddet, farklılıklara tahammülsüzlük falan filan. bi futbol tribününde pekçoğu gözlemlenebilir. (2) bunların kaynağı "kürt" olmak denemez, üstte saydığım pekçok sistemsel/kültürel faktörü görmemiz lazım. (3) bu büyük ağırlığı herhangi bir -iyi ya da kötü- kürt bireyin üzerine yüklemek çok büyük bir haksızlık ve zulüm.

bu arada şu tezde galiba senin büyüdüğün mahallenin gençleri anlatılıyor. mahallenin ismi değiştirilerek verilmiş gençlerin kimlikleri ifşa olmasın diye. bi de ingilizce. ilgini çekebilir.
research.sabanciuniv.edu

@quisuisje Nevruzlarda taşkınlık yapanların kürtler olduğu gerçeği dikkatinizden kaçtı sanırım. Büyük şehirlerde onbinerli aşiret grupları oluşlarını kullanarak cesurca yasadışı işler yapanların kürtler oldukları gerçeği de herhalde dikkatinizden kaçtı. Kamplaştıkları semtlerin sınırları içerisinde burada bize polis karışamaz demeleri de öylesine önemsiz bir detaydır herhalde. Kürdü sokak kedisi gibi kaç tane çocuk yapsa itildiği sosyal tabakadan sıyrılabileceğini hesap edemeyen akılsız bir varlık diye düşünsek evet 15 tane çocuk yapıp onunu sokağa çalışmaya beşini dağa göndermek kürtlerin istemsizce yaptığı bir içgüdü neticesidir diyebiliriz herhalde. Gündüz çalışıp gece bomba imal eden adamın da kürt oluşu, adının içinde "kürt" kelimesi geçen bir terör örgütüne hizmet edişi sanırım pek bir şey ifade etmiyor. Bu çirkinlikleri yapanların kürt olduklarını söylemek çok ayıp çok yazık diyorsunuz.
Tüm bu çirkin işleri bütün Anadolu halklarına mal etmişsiniz. Bunu nasıl başardığınıza aklım ermedi. Tüm kürtlerin terörist olmayışı, tüm teröristlerin kürt oluşu gerçeğini değiştirmiyor. Siz işin içine Tatar'ı, Boşnak'ı nasıl katıyorsunuz? İnsanlar Kürtler derken ayan örneklerden yola çıkıyorlar. Keyfi olarak, kürtlere gıcıklık olsun diye bunları yapanlar kürtler demiyorlar. Siz ise futbol tirbününden, Anadolu insanının tahammülsüzlüğünden bahsediyorsunuz. Bence siz tahammülsüzlük görmemişsiniz.

@True Story
benim anlatmaya çalıştığım şey şu idi: burada "ırkçılık mı yapmış oluyorum" diye soran arkadaşın sorusunda "ırkçılık" teknik bir anlamda soruluyor. bunun teknik cevabını verecek olan da evrensel olarak büyük ölçüde kabul görmüş sosyal bilimler ve hukuk normlarıdır. ben bu normlara göre bunun ırkçılık olduğunu ve neden böyle olduğunu anlattım. bunun da en belirgin kriteri bir ırka/etnisiteye mensup bir bireyi ve herkesi -bireysel ve genel olarak- belli genellenmiş ve "constructed" algılara göre değerlendirmek ve yaftalamaktır. burda da daha evrensel, kültürel, tarihsel ve ekonomik-politik bir bakış açısı önerdim.
şunu görmek ve anlamak çok mu zor: dünyada bir tek kürtler mi nevruz gibi özel günlerde bayramlarda kendilerini otoriteye/devlete/polise karşı şiddetle ifade ediyorlar? cevap hayır. dünyada bir tek kürtler mi sistem/devlet ya da çoğunluk tarafından ezildiklerini/yok sayıldıklarını düşünüp silahlı mücadele veriyorlar? cevap tabii ki hayır. (örneklerle uzatmıyorum, birazcık düşününce aklınıza onlarca örnek gelebilir diye umuyorum, araştırırsanız yüzlercesini dahi bulursunuz). dünyada bir tek kürtler mi aşiret/aile/etnisite bağlarını kullanarak kollektif hareket ederek mafyatik vb. işlerini yürütüyorlar? bunun cevabı da hayır. burada bir çok kültürel/tarihsel faktör devreye giriyor: aşiret/klan kültürü, terörizm, kollektivizm, azınlık hakları, ezilmişlik/dışlanmışlık duygusu falan filan. bunların her biri başlı başına uzun ve karmaşık kavramlar. bunları burda anlatacak olsak bilimsel makale olurdu zaten, ki yazılmış binlercesi vardır.
yani özetle sadece şunu demeye çalışıyorum: insanlar kürt oldukları için bunları yapmıyorlar, daha geniş bir perspektiften bakınca, dünyanın başka coğrafyalarında ve/ya geçmiş zamanlarda pekçok benzer duruma rastlıyoruz. demek ki bu işlerin başka dinamikleri var, altında yatan başka pekçok nedenler var, etnisite bunlardan biri değil, ve bu nedenlerin/dinamiklerin birleşmesiyle bu pratikler ortaya çıkıyor. ben bunu demek istiyorum, ve diğer (ırkçı/genellemeci) bakış açısının zararlarını da önceki cevapta anlatmaya çalıştım.
dikkat ederseniz hiç hakim kültür, çoğunluk kültürü, türk medyası, devlet eğitimi, hegemonya filan da demedim.

kesinlikle mümkün.. cinsel yolla bulaşan hastalıkların oral seskle bulaşma ihtimali var elbette.. direkt birleşmeden daha düşük olsa da var bu..

o hastalıkların boğaza, akciğere vb yerlere yerleşmiş halleri çok daha ızdıraplı olabiliyor canısı. keşke pipim düşseydi diyeceğin zamanlar belki yarın belki yarından da yakın.

ben bugün bir bok yedim kadının tekine oral yaptım, kadın yabancı uyruklu idi hastalıklı olduğunu düşünüyorum, ilişkide kondom kullandık, şu an ne yapabilirim? tırsıyorum

çok süper hastalıklar kaparsın.

en koaly kapacağın hastalık hpv'dir. o da gırtlak kanserine yol açabilir.

aids için bir hafta ve 15 gün testleri var. ilişkinin tarihine göre. gidip özel bir lab. da yaptırabilirsin. hastahanelerde pislikmişsin gibi davranıyorlamış..

tanımadığınız kadına neden oral yaparsınız anlamam zaten.. umarım bir şey olmaz da bundan sonrasına tecrübe olur.

ek: arkadaşlar aklınızda olsun, doğu blok ülkeleri olsun diğer çok gelişmemiş ülkeler olsun pek çoğuna vize kalktı.
giden gelen çok olmaya başladı. biletler de ucuz.
bu nedneel aids gibi cinsel yolla bulaşan hastalıklar çok arttı.
kesinlikle herkes çok dikkatli davransın.

penislerimizin kurbanı olsunlar çok daha hijyenik lan. geçmiş olsun kardeş umarım bişe olmaz

hafız salak mısın afedersin. tanımadığın kadına neden oral yaparsın anlamıyorum. umarım bişey yoktur ama hastalık kapma ihtimali var malesef.

şu anda yapabilececeğin tek şey incir reç.. şaka şaka bi green street holigans izle kendine gel. umarım iyi olursun,geçmiş olsun.

gidip bir doktora güzel güzel yaptıklarını anlatacaksın, verdiği testleri yaptıracaksın. rahat edeceksin.

arkadaşlar kadında hastalık var ise kesin kapdım mı yoksa belki kapmış olabilir miyim ?

bağışıklığım çok kuvvetlidir, hiç hasta grip falan olmam, nerdeyse 10 yıldır

gecmis olsun aids olma ihtimalin cok yuksek kadin dogu avrupadansa bati avrupadansa pek bir problem olmaz

bağışıklıkla ilgisi yok çoğu hastalığın. aids kapan herkes yılda 4 kez grip olan tipler değil emin ol.. gidip testleri yaptır. yaptırmadan sonuçları almadan da yeni biriyle birlikte olma..
ihtimal var..

belsoguklugu icin konusursak, varsa, oral/vajinal bulasma yuzdesi %40, oldukca yuksek.

Viral ve bakteriyel hastalık kapma riskin yüksek tabii. Aids muhabbetlerine sen kulak asma ama, birşey varmı diye merak ediyorsan bir boğaz kültürü testi yaptırabilirsin. Sürtme yoluyla boğazdan alınan doku petrilere ekilir ve bakteriyel bir durum varmı yokmu anlaşılır. Varsa bakteriyel durum 1000 lik antibiyotiği dayarlar bir veya iki hafta düzelirsin. Geçmiş olsun

egzersiz yapıyorsan kaslar da gelişir. "bacak çalışıp yağ eriteyim ama kas gelişmesin" diye bir şey yok. böyle şikayetçi olduğunuza göre bölgesel zayıflamak istiyorsunuz ve sadece bacak çalışmışsınız sanırım. bu şekilde zayıflanmaz.

Kilo verdikçe o hacim düşer. Diyete devam.

bacak kası iyidir, bacak kası güçtür.

@trinitrotoluen evet ben sadece bacak çalıştım, ondan mutevellit:(

Yani gösterdiğinizle birebir aynı olmasa da;

www.modagram.com
www.modagram.com

şu ikisini buldum. Bu model eteklere Trendyol, Markafoni, Modagram, 1v1y gibi sitelerde denk geliyorum ara ara. Ve yine böyle yerlerde bulabileceğinizi düşünüyorum, mağazalarda pek yok gibi sanki.

alış veriş sitelerinde bulamazsanız istanbul daysanız pasajları deneyin. gnelde böyle şeyler oluyor..
nacizane fikrim de çok kötü bir etek olduğu ama zevkler işte...

topshop :)

İstanbul'da isen her yerde, mesela Beşiktaş Sinanpaşa Pasajı'nda gördüm bugün, Taksim'de de pasajlarda eminim vardır, epeydir bakmıyorum da aynı şeyler olur hep.

"arkadan kesmesinler, ben önden istediğime göstereyim ama" konseptli bir ürün galiba, avcılar cihangirde olmadığından eminim.

bireysel emeklikliğe bankacı bi arkadaşın tavsiyesi üzerine girdim, bana attığı en büyük kazıktır. 3 yılda çıkınca karlı olmuyor cezasını hesaba kattığında üstüne para bile veriyorsun. fonmarket.com'dan çalıştığın bankanın fonlarını analiz edip her ay ayıracağın parayı o fona yatırman en mantıklı çözüm olacaktır..

hiç hiç bulaşma.

lan bankayla yapılan anlaşmadan kazançlı çıkan bireysel yatırımcı nerede görülmüş? bir bankacıyla, bir bilgisayarcıyla, bunlarla yapılan anlaşmalarda kazanan hep baştan bellidir. siz ancak kaybınızı minimize edebilirsiniz.

bireysel emeklilik aracısıyım. bana bunlarla gelin.

şimdi şöyle, bireysel emeklilik eskisine göre daha az kazançlı, eskiden devlet katkısını (vergi dilimine göre (%15-%35) her ay alırken, artık bu katkının tamamını alabilmek için emekli olmanız gerekiyor. şu anda yaptığınız mantıklı değil. eğer emekli olana kadar yatırırım derseniz mantıklı olur. 3. senede kazanacağınız; yatırdığınız paranın yüzde 25'inin yüzde 15'i ki, yüzde 4 (yıllık değil, üç yıllık) gibi bir oran yapar. bu arada bu fonların hiç bir kazancı olmayacağını söylemek isterim, kazandırdığını fon ve yönetim kesintisi olarak alacak. siz de 3 yılda yüzde 4 kazanmış olacaksınız. yıllık vadeli mevduat oranlarının bile yüzde 7-10 arasında değiştiğini göz önüne alırsak:

bi boka yaramaz diyorum :)

Burada yazdıktan sonra derleyip topladım ek$i'ye aktardım:

eksisozluk.com

dolayısıyla sildim buradan.

girme aman diyim. insanlar ozet gecmislerdir ama bireysel aci tecrubelerim ardindan girmeyin diyorum.

yapma Samuel
bu sistem çöktü çökecek, o yüzde 25 destege falan da inanma

ben yerinde olsam her ay b tipi likit fon alirdim
her bankanin b tipi likit fonu var.
kaybetme riski yok getirisi de cok buyuk degil ama enflasyona karsi biraz koruyor seni.

her ay 200 liralik fon al unut. 3 yil sonra bir bakmissin 8 bin lira gibi bir paran olmus olur

"çöktü çökecek"? neye göre, kime göre? bu iddiayı açıklar mısınız biraz? merak ettim.

acı tecrübelerin çoğunluğu yukarıda verdiğim ek$i linkinde yaptığım açıklamlarda görülüyor. bu sisteme oradaki koşullar haricinde girmeniz anlamlı değil.

bir sigortacı olarak yazıyım emeklilik aracısı olarak değil ..
eğer yaptırdığın bu sözleşmeyi kredi kartı ile yapacaksan yapma yediğin faizden daha fazla kazanamazsın .. ( 10 yıl veya 3 yıl ) ayrıca buna bir yatırım olarak bakma sadece tasarruf olarak bak .. bu durumda riskli fonlar değil de devlet kağıtlarının olduğu karma fonlardan alman mantıklı olur. gerçekten samimiysen bireysel emekliliğe gireceğine 200 tl lik altın al ..
hiç bir kesinti ,hiç bir vergi .. cart curt komisyonu yok ..
sonuçta aklternatifini yapmayacaksan bireysel emekliliğe gir ..
karışık ama mantıklı bir cevap olmuş..

Bence gayet kullanışlı olabiliyor, bilmediğiniz bi mekana gittiğinizde tavsiyelere bakmak, orada ne yenir, ne içilir, nesi güzeldir öğrenmek açısından faydalı.

hiç kullanmadım, ne olduğunu bilmiyorum, üstteki yorumdan az buçuk anladım gibi, eksikliğini hissetmiyorum.

tatillerde, seyahatlerde falan güzel olabiliyor. onun dışında normal günlük yaşamda bilmediğiniz yerlere gittiğinizde de yabancılık çekmeyebiliyorsunuz. deneme yanılma yapacağınıza, en azından çoğu insanın bependiği bir şeyi denemek daha mantıklı.

Gerekli olduğu kadar tehlikeli olduğunu düşünüyorum.

Gereksiz buluyorum.telefona indirdim ama kullanmiyorum

bonzo ya katılıyorum o mekanın tavsiyelerine bakıyorum, eğer ben beğenmediysem oraya yazıyorum ki insanlar yararlansın diye.

bazıları için nimet bu uygulama.

son derece gereksiz.

surada ise yarayabilir

ornegin sizin turkiye genelinde isyerleriniz var
buralari kontrol eden bir ekibiniz var
onlari kontrol etmek icin cekin yapis tarihlerini saatlerini kontrol edebilirsin

ama bunu yapana kadar baska yontemler de var.

en az instagram kadar gereksiz

yaygınlaştırmaya çalıştıkları bişey var işletmelerin, burada checkin yapın indirim kazanın, gazoz kazanın vs gibi. böyle işine yarayabilir insanın

Gerekli.çevrendeki veya bilmediğin bölgelerdeki gidilebilecek yerleri görebilirsin, o yerler hakkındaki yorumları tüyoları okuyabilirsin,gittiğin mekana check in yaptığında o sıralarda o mekanda olan diğer foursquare kullanıcılarına akabilirsin, vb. ayrıca İlla gittiğin yerlere check in yapmak zorunda değilsin. Sadece keşif amaçlı kullanılabilir.

gittigim gordugum yerleri arşivleme bi durumu da var. insanlar genelde alkollu mekanlarda check in yapıp birbirini eklemek icin kullanıyo olsa da.

Potansiyel aşklar, sağlıklı bir psikoloji.

ben de ağustos celbine dahil olmuştum, ben de bilmiyorum. ha, askeri hayatta neler yaşayacak dersen ankara özelinde cevap verebilirim ama.

Evet ben de geçen ağustos dönemi gitmiştim. 2 bayram ve 1 yılbaşı kaçırmıştım. Kolay olmuyor gerçekten, bayramlarda toplanıp komutanlarla el falan sıkışıyorsun ne işim var lan bu bayram günü burda diyorsun, gözlerin doluyor ağlamaklı oluyorsun... İzmir/foça gibi bir turizm merkezinde yapmıştım bir de, çarşı izninden dönerken; "şimdi biz 6'da teslim olmamız gerekiyor ya? şu etraftaki insanlar teslim olmuycak değil mi?" diyorsun kendi kendine.. denize girecekler, akşamın keyfini sürecekler falan diyorsun, yani psikolojik anlamda da garipsiyorsun olayı.. yani çok şeyler kaçıcak, haberler, gündem, teknolojik yenilikler, hobilerin, vizyona giren filmler... ama yapıcak birşey yok. Hayırlısıyla bitiyor sonunda.

para ile.

kitap ile.

zorlayarak! bir işi yaparken, ne olursa olsun, zorlanıyorsan bil ki gelişiyorsundur. sınırları bir kademe öteye götürmek ancak eforla olur, yatarak değil.

yalnızlıkla, yoksunlukla, yoksullukla, imrenmekle, merakla, dışlanmakla, azınlıkta kalmakla, yüzüstü bırakılmakla, yeniden başlamakla, yüzüstü bırakılmakla, inat etmekle.

önce düşünmeyi öğrenmeli insan.

merak ve istek önce, para vs sonra.

belgesel izlemek + okumak.

bu senin hayatının gidişatı ve seni etkileyen fonksiyonlara bağlı. sen bunu bir çok yol deneyerek bulabilirsin ancak.

paran varsa zaten gelismissindir a aklinla o parayi kazanmissindir b- mirasla ki ozman gelismis bir babanin cocugu olarak gelismissindir by inheritence

zamanında şehir hatlarından geçişleri kaldırılmıştı. bir süre sonra geri verildi bu "hakları". aradaki zaman dilimini bazı şehir hatları personelleri hiç iyi hatırlamamaktadır maalesef. özellikle turnike başında görev yapanlar.

güçyetenlikten başka bir şey değil.

öğretmenlerin indirimli binmesi de saçma ayrıca.

çünkü onlar tayyibin prensleri. ayda 750 liraya kıt kanaat geçinen milyonlarca insan yola 170 lira verirken 2000 küsür maaş alanların indirimli veya ücretsiz binmesi tek kelimeyle rezalettir.

edit : bimer(basbakanlik)'a bir tepkiş maili attım. siz de atın. buraya boş boş hönkürmekle olmaz.

Okuduğum kadarıyla polis memurları otobüslere binerken kimliğini gösterip ücretsiz binmek istiyormuş. Otobüs şöförleri de böyle bir hakları olmadığını, her yolcu gibi ücretini vermelerini söylemiş. Bunun üzerine polis memurları olur olmadık sebeplerle şehir hatları araçlarına trafik cezaları kesmeye başlamış. Kesilen cezalar, şöförlerin maaşlarından kesildiği için önünü alamamışlar. Polis memurlarının araçlara ücretsiz binmesine "izin" vermek zorunda kalmışlar.

Doğru mu bilmiyorum, okuduğumu yazdım.

birçok laptop'ta fan sesi duyulamayacak kadar az.

fansız bilgisayarlar varmış. denemedim.

var ama performansları iyi değil.

su soğutmalılar var

macbook air

var.dell inspiron n5010,halen kullanmaktayım.

ultrabooklar var
masaüstü istiyorum dersen şöyle
pasif soğutmalı ekran kartı, pasif işlemci soğutucu, pasif soğutmalı psu, az güç tüketen işlemci, fanları sökülmüş kasa, küçük form faktörlü anakart
apu alırsan ekran kartına gerek kalmaz ama apular pasif soğutmalı ekran kartının da aşağısında performans verebiliyor ihtiyaca göre seçim yapmak gerek

7. kattan balon yedim. az doldurmuş balonu hıyar herif, çarptı geridli gerildi öyle patladı diye koccaman kızarıklık vardı. az doldurursanız yakar çok doldurursanız ve kolay patlamazsa çok can yakar. belli açıyla kafaya yerseniz boyun vs kırdırabilirsiniz gibi geliyor. su tabancası alın, pompalı, onu sıkıp sıkıp rahatlayın. illa p.çlik yapcam diuyorsanız çok az miktarda çamaşır suyu damlatın suya, yüze göze gelmeyeceğinden eminseniz tabi. yoksa yine göz möz yakarsınız. ama elbiselere sıkarsanız kalıcı ve hain bir hasar verirsiniz.

yapmayın ama lan. çocuk bunlar. ayrıca ebebeynleri de moronsa şikayetçi olma hakları var ve sizin yasal dayanağınız yok. gürültü için limiti aşmazlar muhtemelen, gece 00:00 yasal, ama su balonuyla yaralanırsa en basitinden apartman konseyinde kiracıysanız şutlayabilirler ufak bir çoğunlukla dahi. araba çizilmesi lastik indirilmesi gibi çocuk intikamları da cabası. bilakis çocuklarda eskisi gibi masum da değil salak da değil. (tamam salaklar da farklı türden salak)

nickinize ters uzunlukta yazdım kusruma bakmayın.

şahen ben küçük çocuk babası olsam ve çocuk orda oynamasın diye ikide bir su balonu atan biri olsa "aman çocuğuma zarar gelecek, orada oynatmayayım artık" diye düşünmek yerine o balonları alır tek tek suratında patlatırım. yaparım bunu. yaparım, dönüp arkama bakmam bile.

uzun sözün kısası; daha insani yöntemlere başvurun.

öldürür mü? çocuklar onu eğlence sanır daha çok toplanıp gelirler be

@wiillii

su tabancası güzel fikir. uzağa sıçratabilenlerden bir tane işe yarayabilir.

tükürük bırak. ben yapmadım ama bana yaptılardı.

yaşlı, nispeten alt katlarda yaşayanlar da rahatsız oluyolardır büyük ihtimalle. en iyisi örgütleşin hatta imza toplayıp apartman toplantılarında bu sorunu dile getirin.

iklim makinesi al bi tane ve yağmur yağdır orda.

toplarını kes ama su balonu atma

leave that kids alone !!!

www.youtube.com

piyano çalmayı bilmiyorum ama o kadar çok dinledim ki bunu piyanonun başına otursam bir kez şaşırmadan çalarım gibi geliyor. sakin, çağları aşan, enfes bir eser... hayatımın tema müziği.

hello - lionel ritchie
ben bunu çok kolay çalmıştım

Für Elise - Beethoven (Bildiğin okul zili) Ama çok kolaydır.

Bunun dışında Wim Mertens müziklerine bakın. Close Cover da çok basittir.

www.youtube.com

für elise bilene kolay

en kolayı godfather theme

notting else matterın introsu da kolay
virtualpiano.net den çalıyordum bende :) bilindik parçalar var, bakabilirsin ordan.

bir inci sözlük çalışması o olay. doğru değil yani.

tabi doğru, sildi ibne sonra

doğru olma şansı yok. o tweetleri sanki justin bieber atıyor.

ahanda burda
inci.sozlukspot.com

eski bir gömleği ace de beklet iş görür aq

sevmediği eski bi gömleyini bir gün çamaşır suyunda bekletip şeedilebilir

edit: aklın yolu bir

ama işte ben alıcam hediye edicem ki akşam bunu giy diyebileyim yoksa olmaz.
planlar bozulur yani.

kadın giyiminde seçenek çok, nasılsa yırtmalık, fiyat kırdır işte. ama ace şart.

ufkum genişledi fanteziye gel. yırttın diye zıçmasın azına sonra

iğrenç olur

www.youtube.com

douchebag'ın videodaki fenomene literatürde dissolved air flotation denir.

buna benzer bi şey de olabilir:
bbsimg.ngfiles.com

douchebag'ın videodakine gavurca ne denir bilmiyorum ama bizim memlekette kesmik denir. sütün içine limon sıkarsan da aynısı olur. o pütürük kısım da bildiğin peynirdir. pütürükten ayrılan kısım da peyniraltı suyudur. sadece boktan bir peynir elde etmiş olursunuz bu durumda.

limonun içindeki asit süt proteinini bozup pıhtılaştırıyor (aynı olay çiğ yumurta limonlanınca da oluyor, yumurta beyazlıyor). redbulda bunu içindeki karbonik asit yapıyordur herhalde (en son 5 sene önce falan içtim ne vardı içinde hatırlamıyorum). redbulda ayrıca çözünmüş karbondioksit kabarcıklandıkça pıhtıları tutup yüzeye sürüklüyor. daf fenomeni bu oluyor (peh peh). aynı iş sadece limonlayınca da olur, orada yukarı kuvveti süt yağı sağlar.

vücut tipi çok önemli ama =/

eğer zayıfsan 1.
diğer ihtimalsen 2.

1. güzelmiş.

nerede giyeceksin?

@esek sipasi vücut tipi: kilo sorunum yok. kilom eşit dağılmış durumda, bölgesel sıkıntım pek yok. kum saati tipi diyelim (böyle anlaşılır heralde :) )

@girl in a coma akşam arkadaşlarla çıkıp şık bir yerde yemek yiyip sonra takılmayı planlıyoruz yakın zamanda. öyle bir yerde düşünüyorum. o gün bir de kokteyl tarzı bir yere uğrama şansım var işle ilgili ikisini de kaldıracak bir şey aradım.

o halde ikisi de olur. bence 1.

hmmmmmm 2. yi al istersen o zaman.

evet bence de 1.
tam nerde giyeceksin diye de soracaktım ama sorulmuş =)
1 numara güzel.
güle güle giy =)

@girl in a coma çok kararsız kaldım ikincisini normal şartlarda tercih ederim ama o da eğlence kısmına çok mu ciddi kalır diye düşündüm :/

2 her zaman giyilir. 1 modaya bağlı, seneye rüküş kategorisine bile girebilir hatta.

asıl 2.ciddi kaçar bence.1.diyorum.

1 çok güzel!

kum saatiysen seçimin fark yaratacağını sanmıyorum (ekihekih)

2

eğlence meğlence diyorsun, kokteyl vs. bence 2.

memeler büyükse 1 değilse 2

kum saati gibiysen çevir çevir giy ehehe 1 nümero bence

2

2 .
yıllar sonra baksan bile vay ne şık bi şeymişim dersin en azından

2

1

İki numara gerçekten çok zarifmiş, benim seçimim kesinlikle o olurdu. Madem kilonuz eşit dağılmış durumda, yanlarınızda yağlanma vs. yok, kuşkusuz çok şık duracaktır.

yihuu anket.
sessizce boşanırım. ama bakarım tanıdık biriyle mi diye. tanıdıksa, tanıdıktan kan çıkartırım. yakın tanıdıksa daha çok kan çıkarırım.

herkes muhtemelen kısasa kısas diyordur içinden.
ya da boşanırım.
olayın içinde nedense sineye çekip, son bir şans"lar" veriliyor.

Aldatmak yapımda olmadığı için boşanırım..

aldatırım.

ama boşanmam. seviyorum çünkü.

Kan çıkar.

Aldatmanın diyeti aldatmak olamaz, iş o kadar basit değil.

4- pişman ederim

3.

boşanırım, hayatını zehir ederim.

herkes de vazgeçiyor hemen, bekara karı boşamak kolay :D

şıklarda yok ama evli kalmaya devam bile edebilirim.duruma göre. ya da boşanırım.

boşanırım.

kan çıkar.

there will be blood

o bilmiyorsa benim bildiğimi orgy yaparım evde. gelip görmesini bekler sonra odestik surtuk der çıkar giderim. sonunda bosanirim ama.

once bi uzulurum.
sonra kalbi bos vitese alirim.
coluk cocuk varsa akillari erene kadar beklerim.
sonra bosanirim.

saat ve tarihi belli bi işlemlerden geçirip rastgele bi sonuç üretiyor :)

sonlu durum makinesi işte. aynı girdi aynı fonksiyonda aynı çıktıyı üretmek durumunda. random diye bir şey yok. rastgelelik için kendi dışındaki etkenlere bakması lazım.

sistem saatinin modunu alıyor 20 ye göre mesela.

sürekli değişen değerler referans alınarak (saat gibi) üretilir.

iso doğru söylemiş. bilgisayarın ürettiği random sayı gerçek bir random değil. ama yapılan basit bir random sayı talebi ise kullanılıyor elbette. ancak teknik anlamda gerçek random değil.

Hiçbir şey rastgele değil ^^

Arkadaşın dediği gibi belli bir tarih\saat aralığındaki milisaniyeye göre üretebilir, işletim sisteminin yada işlemcinin sürekli kullandığı zamanlayıcıya göre ütetilebilir, timerlara göre üretilebilir.

1-20 arası rakamı seçme kurgusunu siz de kendinize göre yapabilirsiniz. Son terim + ilk terim = 21. yani seçebileceğimiz 21 tane sayı var. Her rastgele sayı üretimi istenildiğinde o anki milisaniye değerini alıp, son terimin modunu alıp, milisaniye cinsindeki değere bölüp, son terimden çıkarabilirsiniz. Buna göre de 20'den büyük olmaması için milisaniye değerine göre koşul yazarsınız. Milisaniye cinsindeki değer 20den büyükse saniye bakarsınız, falan falan falan.

^_^

random algoritması o kadar dandiktir ki.
VB.6 da

bir komut vardı unuttum, onu yazmadan
rand() dersen devamlı aynı sayıyı bile verebiliyordu aynı dakika içerisinde.
zamanla ilgili yani kesinlikle.

zamanla ilgili olabilitesi olmasina ragmen her zaman zaman ile alakali degildir. random sayi su sekilde uretilir. Elimizde 1'den en buyuk tam sayiya kadar olan sayilarin tutuldugu bir dizi olsun. Belli bir fonksiyon ile bu dizi karistiriliyor. Daha sonra sen her random sayi istediginde bu diziden en bastan baslayarak sirayla sayilari sana veriyor. Random'un ne kadar random oldugunu belirleyen sey bu dizi karistirmak icin kullandigimiz fonksiyon. Bu fonksiyona verdiginiz degere gore serinin karisma sekli degisiyor. Bu degere 'seed' denir. Seed'i ayni verdigin surece ayni sirada cektigin random sayi her zaman ayni olacaktir. Bu seed icin bazi implementasyonlar saat degerini alir, bazilari cpu_clock denilen bir sey alir. Eger programciysan programin icin sen kendi seed'ini belirleyebilirsin. 1-20 arasinda istiyorsan da bu seriden aldigi sayinin mod 20'deki karsiligini doner.

@cruseo o aynı değeri vermesinin sebebi, öncesinde bir komut dediğin random fonksiyonuna verdiğin seed olmasın? seed vermezsen aynı sayıyı üretmesi normal.

daha önceki cevaplarda da söylenmiş, random belli fonksiyonların bir sonucu ve dolayısıyla deterministik, aynı input'u verdiğin zaman aynı output'u vermek zorunda. bu sebeple bu fonksiyonun bir şekilde seed edilmesi gerekiyor, bunda da genelde sistem saati kullanılır. C'de sistem saatiyle random fonksiyonunu seed etmek için srand(time(null)) gibi bir şey dersin mesela programın bir anında, bundan sonra rand() fonksiyonuyla üreteceğin sayılar random olur. Ama mesela her rand çağırmandan önce srand yaparsan iki komutun işlenmesi arasında geçen cpu cycle sayısı aynı olacağı için sana sürekli aynı değeri döndürür.

Java'nın random class'ından üretilen random'lar epey başarılı bulunur mesela, tabi ki sistemde tek değişkenimiz saat değil, ekrana giden output, klavyeden girilen input, diğer donanımların mevcut state'leri gibi birçok farklı öğe kullanılabilir, java da birçok farklı yerden farklı değer alarak bir random sayı üretiyor, bu da java'nın randomunu daha başarılı yapıyor.

Bu randomlar hep aynı input tekrar verildiğinde aynı output'u verecekleri için pseudo-random. Gerçek random için bazı donanımsal çözümler var, bir adet random number generator alıyorsun mesela, bu bir donanım, içinde yanlış bilmiyorsam radyoaktivite ile ilgili bir şeyler var ve bunlara dayanarak öngörülemeyecek sonuçlar üretiyor, bu bir çözüm.

Ayrıca internette gerçek random number sağlayıcılar var, hatta onlardan parayla hizmet alabiliyor, sundukları apileri falan kullanabiliyorsun. Onlar da uzaydaki sinyalleri falan baz alıyorlar, değişken sayısı sonsuza yaklaştıkça random da o kadar real random oluyor.

Ha bir random generator'ın ürettiği sayılar ne kadar random'dur, bu da monte carlo methodları ile belirleniyor, istersen araştırabilirsin.

Bu işin fazla derinine inersen felsefi tartışmalara kadar gidiyorsun. Son olarak: dilbert.com

belirli bir şarkıyı istiyorsun da yazmayı mı unuttun anlamadım ama:
voice male

Vokaliz isminde bir grup var:

www.youtube.com

ışığın fazla olduğu taraf görünür olacak, allahın emri. yönü seçen film icat edilmedi daha.

ben de diyorum ki her iki tarafa da film çekersek her iki tarafta mı görünür, yoksa her iki tarafta mı görünmez :)

her iki taraf da kararır.

hem iç hem dış çekersen o filmler camı sıkıştırabilir. inip kalkarken vıyyyk vıyyyk yaparbilir haberin ola. yapmışlığı var

o ucagin icinde ne yapman gerektigine karar verene kadar ucak zaten yapismis yere. savas ucaklarinda koltuk firlatma olayi var ve durum son ana kadar pilotun kontrolunde ama bu tarz ucaklarda cok kolay olmasa gerek kurtulmak

kapisina kosarak gitsen 20 saniye gecer :D

ayrica atlasan da ucakla ayni yere dusersin, yanar kul olursun.

o adamlar serbest düşüşteler. uçak dönüyor. içeride adım atamazlar. sürekli yer çekimi yön değiştiriyor. o kadar yakıt dolu olmasa belki kurtulurlardı :(
görüntü dehşet verici

büyük uçaklarda kapı açip atlama olayi yok.ucaktaki dış basınç iç basınçla eşitlendiği zaman ucak havada parçalara ayrılır..bu yüzden kurtulma şansı yok uçaktakilerin...

Zorlanırdın. Zorlanmayacak olsan bu soruyu zaten sormazdın. Ben de senin gibiyim, sürekli şaşırırım insanlar konuşacak bu kadar şeyi nasıl, nereden buluyor diye. Kuaförle seks hayatını paylaşan insanlar var yahu bu ülkede.

Hayatımda bir kere gevezelik yaptım, onda da hoşlandığım erkeğin karşısında ve çok gerilimli bir ortamdaydım. O gerilim bana gevezelik olarak döndü, bir saniye susmadım diyebilirim. Böyle çok sıradışı ortamlarda sen de geveze olabilirsin belki, ama başka türlü çok zor.

illa yatak muhabbetine girmeye gerek yok. ben konuşurum. otu boku birbirine bağlar konudan konuya atlarım. o kadar kültür biriktirmişim, boşa mı gitsin?

bi süre sonra mecburen saçmalamaya başlanıyo :)

erkekler hemcinsleriyle futboldan, kadınlar ise erkeklerden konuşuyorlar. kadın-erkek arkadaş gruplarında seviye biraz daha yükselebiliyor. çiftlerde ise daima kadın konuşuyor, ne konuştuğunun bir önemi yok sadece konuşuyor.

ben de senin gibi şaşırıyorum ancak özellikle twitter'da ve sözlük'te sürekli gündemin değişmesi ilginç geliyordu. takip ettim kendini de tekrarlamıyor insanlar, sürekli değişiyor konular.

özetle bende cevap yok aynı durumu dallandırıp budaklandırdım.
insan gerçekten hayret ediyor.

Erkeksen, bir karı kız muhabbeti ortaya at durmadan 10 saat konuşulur ya da futbol malesef. (sanırım bu yüzden pek hemcinsim arkadaşım yok)

Kadınsan, genelde dedikodu, alışveriş, erkekler biraz daha çeşni konular arasında.

Kadın-erkek arkadaşılığında, herşey.

şahane fikir.

evet işçi bayramını kapitalizmin kalelerinde kutlamak lazım dimi! veyl bize!

parası olan akmalı :)

marmara park'a gidilmeli bilhassa. bakılmalı hala yanık et kokuyor mu diye. o koku zor geçer gerçi.

kapitalizmin kalerinde kutlamak yine sözde anti-kapitalistler tarafından kutlanma şeklidir..

i.milliyet.com.tr
i.milliyet.com.tr
i.milliyet.com.tr

emekci var "emekci" var.

akp ve akpliler demokrat da ona kalirsa hatta "ileri demokrat".

sulandırıp kutlayanlar var. sek alınca 1 mayıs fena çarpıyor o tür bünyeleri çünkü. dünyanın tek enternasyonal gününe yerel hamaset edebiyatlarını bulaştırıyorlar, kahraman milletlerini yüceltme fırsatı olarak gören var. da zaten 1 mayıs kutlama günü değildir. kara günlerin yıl dönümleri kutlama değil direniş olarak nitelendirilmelidir bana kalırsa. bu sebepten 8 mart da bir direniş günüdür. örnekler çoğaltılabilir.

tabi ki sadece solcular kutluyor. mağaradan mı çıktın?

@dafuq, evet itirazın mı var?

antikapitalist müslümanlar da kutluyor mesela. kimisi sol saymaz, ben sayıyorum gerçi.

sol gruplardan kastın marksist sol ise, hayir sadece onlar degil. anarşistler ve bir grup antikapitalist müslüman da kutluyor. kendi pankartlari olur.

www.antikapitalistmuslumanlar.org

Ayrıca Hak iş gibi islamcı sendikalar da var. antikapitalist müslümanlar fatih camiinde iş kazalarında ölenler için gıyabında namaz kılıp taksim'e yürüyeceklerdi.

ha bir de tkp var. onlar taksim'de değil kadıköy'deler.

Soguk dus

"ve kesinlikle legal olmali" seklinde bitiyor degil mi soru?

www.zombieblast.com

www.haberturk.com

yapma abicim

bi vakitten sonra vücut geç yatmaya alışıyor. ama belli bir gün sonra vücut cortluyor ve 12-13 saat uyuyup tekrar şarj olmak gerekiyor. (haftada bir falan işte) mesela ben gece 2-3'den önce yatmam sabah 8'de de kalkarım.

imkansiz

Internette "super human sleep cycle" diye aratirsaniz gun icinde 20 dakikalik uyku aralariyla istediginiz tarzda bir performans sağlayabilirsiniz.

(bkz: çok fazlı uyku)
aradığın şey bu.
o kadar kahve dayarsan mideni eline alırsın.

edit: kalifiye baltanın da dediği şey bu. polyphasic sleep olarak aratman daha iyi olur.

gece 3,5 saat, öğlen de yarım saat uyuyarak herhangi bir dış madde kullanmadan yapabilirsiniz bunu.

seninle alakası yok dostum onun. eczanelerin kullandığı sistem o.

edit: geçmiş olsun bu arada.

Medula sistemi genel sağlık sigortası (gss) kapsamında tüm kamu, üniversite ve özel sağlık tesislerinin elektronik olarak fatura gönderecekleri ve geri ödemelerin yapılacağı sistemdir(miş).

e-reçete yazılabilmesi için kullanılıyor işte.
ama sistem sürekli hata verdiğinden,doktor elle reçete de yazıyor.
ama ilacı alabilmek için elle yazdığı reçeteye sistemin çalışmadığına dair not yazması gerekiyor ki geçerli olabilsin.

abi ben okusam o medullayı sağ tarafıma felç inebilirdi. başka isim mi bulamamışlar

teşekkür ederim arkadaşlar. allah beterinden korusun hepimizi. büyük bir kazayı küçük hasarla atlattık çok şükür.
omurilik, omurilik soğanı gibi şeyler yazınca doğrusu korktum. zaten araç çarpmasına bağlı travma geçirdiğim için oradayım. eczane sistemine böyle isim nereden akıllarına gelmiş, ilginç.

normal insanların elle yazılan reçeteyle ilaç alması yasak (milletvekillerine ve yakınlarına serbest) ondan özellikel kaşe vurmak zorunda sistem bozuk diye. yoksa ilaç alamazdın.

rezalet tabii. kabul etmemeniz iyi. kabul etmeden ağızlarına sıçmamanız kötü.

istanbul'da ne kadar alıyordunuz? çalışma koşullarınız neydi?

bunlari o herifin suratina karsi da soyledin mi

@crucio, hayır söylemedim. pis pis güldüm sadece.

@sen git ben geliyorum, istanbul'da en son çalıştığım ajansta cumartesileri tatildi. elbette iş yoğunluğu varsa ne cumartesi ne gece ne gündüz farketmezdi çalışırdın. yemek ve yol karşılanırdı. maaşı da çok parlak olmasa da ortalamaydı. en azından biraz daha hakkını verirlerdi.

güzelim İstanbul'u bırakırsan öyle olur :P şaka bir yana bazı mesleklerde şehir çok önemli. ben küçük bir ilçede yaşıyorum mesela kendi mesleğimi yapabileceğim sadece bir yer var, orada çalışıyorum mecbur. benim durumum okumuş biri olarak gene iyi sayılır, işçiler falan ort. 500-700 tl ye çalışıyorlar ve kendilerini şanslı görüyorlar. okul seçerken nasıl düşünüp taşındıysak, yaşadığımız yeri seçerken de öyle planlı olmak gerekiyor aslında. tabii hayat buna izin verirse.

İzmirde 2 sene önce benzer bir durum yaşamıştım
anadilin gibi inglizce bileceksin, dünya kadar cihaz (biz laboratuvarcıyız) bileceksin, bi yandan araştırma geliştirme bi yandan rutin testler önerilen maaş asgariden bir tık üstte
yanarım yanarım da adama höykürmediğime yanarım.
Artık höykürüyorum :) çözüm deil elbette ama en azından içinize dert olmuyor
valla tavsiye ederim ben gayet işveren olduğunu iddia eden esasen köle arayan bu münasebetsizlere dalga mı geçiyorsunuzla başlayıp, bu koşullarda o maaşa adam bulabilirseniz parasını vereyim bi tanesi de bana çalışsına giden
işçinin yemeğini vermeye mecbursunuz (yasal olarak mecburlar bal gibi) ile devam eden adam cevap verirse daha da şirretleşen bi şekilde resmen kavga ediyorum..
Ediniz gülümsemeye filan çalışmayınız rahatlarsınız hiç olmazsa.
Umarım gönlünüze göre bi yer bulursunuz.

o adama 2 katını verelim aynı koşullarda kendisi çalışsın. kodumun evladı..

İzmir'de bu grafikerlik vs. konusunda çok büyük çakallıklar dönüyor. Size "para mühim değil" ayakları yapacaklardır muhtemelen. "Siz bir başlayın da..." diye devam eder bunlar. Ne yazık ki bu işten İzmir gibi bi yerde para kazanmak çok mümkün değil. Yemek konusu da adamların insiyatifine kalmış. Kurumsal bir yer değilse çok sıkıntı çekiyorsunuz. Ama tavsiyem özellikle ajanslardan uzak durun. İzmir'deki ajansların hemen hepsi çakaldır. Grafikeri köle olarak ve geçici eleman olarak görürler.

ogle yemegini evden getirme gibi bir rahatlik varmis aga niye oyle diyorsun. bak yasak degil evden yemek getirmek woow. allahim sabir ver. buzdolabi+ mikrodalga zaten yemek cikmayan heryer bulunduruyor. cay kahve makinesi keza, bunlar simdi arti mi olmus. sefil haldeler demekki. keske cemkirseydin yuzune, aciktan dalga gecseydin.

yarın 1 mayısa gelin lan madem. hepinize söylüyorum.

herkes çok kibar davranmış ama ben dayanamayacağım, bunlar tam orospu çocukları. neden ağızlarının payını vermedin ki

o paraya hic bir is yapmadan sadece ofise bile gidip gelmem got diyip laaak diye kapiyi carpip ciksaydin.

köylü kurnazı diye bir laf vardır. çok gördüm bunlardan, seninki de aynı soydan gelme demek ki. 3-5 kuruşun hesabını yapıp şirkete tasarruf ettirdiğini düşünerek bir de göğsünü gere gere anlatır arkadaşlarına, çevresine. bazen öyle şeyler görüyorum ki, herşeyi istiyor, hiçbir şey vermiyor. ya hadi şirket büyük olsa, CV'ne koyunca bişeye benzeyecek olsa neyse, bir nebze katlanır insan gelecek için. ama bunlarda o bile yok. neye güveniyorlar anlamıyorum.

piyasanın boktanlığını fırsat bilen bir sürü şirket kriz zamanları imkanları olsa bile ücretleri düşürüyorlar. bir arkadaş vardı 2,5 maaşı 800'e düşürdüler 3-4 sene önceki krizde. ister bu paraya çalışırsın, istersen de başka bir iş bulabiliyorsan s*ktirip gidersin diyorlar. e tabii kimse gitmeye cesaret edemediği için de işlerine geliyor bu durum.

sözüne sadık, çalışanın hakkını veren şirket bulmak istanbul'da bile zorken, izmir'de daha da zordur diye tahmin ediyorum. allah bolca sabır versin sana, ne diyim :\ umarım o bahsettiğim düzgün şirketlerden birine denk gelirsin tez zamanda.

" Bu paraya gunde bi kez sadece firmaniza gelip osurmam bile "

Deseydin keske hafif gulumseyerek ve sakin bi sekilde..

net tabirle orospu çocuğu diyebiliriz adam için. hak yiyen şerefsiz haysiyetsiz piç. neyse
benim de aklıma cv'mi incelemeden jr. diye çağırdıkları zaman geldi. ulan insan bakar nerelerde çalışmış etmiş şuan nerede çalışıyor diye. 1 saat ibnelere konferans vermiş sıçmıştım ağızlarına. istanbul da baya büyük bir dijital ajanstı bu.

bu tipteki insana benzeyen bakteriler tutturabildiğine girişiyorlar işte.
sen de hata yok şekerim. bozma moralini elbet doğru düzgün bi yer çıkıyor. perfect olmuyor ama en azından askari müştereklerde anlaşıyorsun.

keşke istanbul da kalsaymışsın. kısmet.
gerçi istanbul da izmirli ajanslar gördüm. aynı izmir kafasını burada yaşıyor pezevenkler. izmirlileri severim egeliyik ama yani pinti pezevenksin işte.

afiyet olsun.

muhtemelen kilo bile almissindir :D

eyvallah :)
hakikaten mi?

bisikletini, rotanin durumunu ve hangi siklette oldugunu bilmiyorum ama 20 km ki bunu 10/10 seklinde yapmissin.

mola surecinde kaloriye abanmissin.

trafikte asiri kasmis olamazsin.

20 km yol gittin. yaklaşık 2 saat sürse gerek hafif tempoda.
kiloyu dert ediyorsan 85 kg civarısındır. 12 mph hız seçtim.
www.bicycling.com
bu adreste 1020 kalori harcadın diyor.
yemeğin besin değerine fastfood zincirinin sitesinden bak.
7000 kalori 1 kg yağ dokusuna falan eşit. aldığını verdiğini ona göre hesap et artık gerisini.

aynı hesapla ben de 1240 kalori yakmışım bugün. tebrikleri kabul ediyorum.
yok yok 1680 yakmışım. tamu evet

kastım ve abandım. bi molada ara verip yedimç dönerken bişi yemedim. ve toplamda gidiş en fazla 30 dakika sürmüştür. dönüşte o kadar sürmüştür.

850 kalori yakıldı diye güncelleyelim o zaman, madem kiloya itiraz gelmedi

çarşamba günü işe başlanmaz
bebeğin üstünden atlanmaz /bebek yerde emekliyor filan olur ayağınıza dolanır ya hani (boyu kısa olurmuş)
en çok bunu severim kol el önde çapraz yapılarak (kavuşturularak) durulmaz kısmetin kapanır--ben bunu becerdim demek bak :)
daha çok var yahu

kara kedi önünden geçerse uğursuzluk getirir derler.kediyle ne alakası varsa :)

evde falan terlik ters dönünce cenaze çıkıcak derler.

bekar bir kızın karşısında kemer bağlanmaz, kısmeti kapanır.

Başkasının sıcağına oturulmaz kavga edilir.
sağ el kaşınırsa para gelir,sol kaşınırsa para gider

bütün ekmek, üstü altına gelecek şekilde konmaz masaya. (bu benim anama özgü bir manyaklık da olabilir tabii)

rüyada diş dökülmesi, ölüm hareri.